İnsan ömrünü neye vermeli sorusuna ayrı yerlerde aynı cevabı vermiş olmamızdı bizi yan yana getiren Helgurt ve Xemgin yoldaşlarla. Farklı yerlerde doğmuş, farklı kültürlerle büyümüştük. Hatta konuştuğumuz dil bile farklıydı. Yaşamın başka yerlerinde başka öfkeler büyütür olduk içimizde. Öfkemizdi bizi buluşturan. Ortak yaşam arayışıydı bizi karşılaştıran. Özgürlüğümüze duyduğumuz inançtı bizi yoldaşlaştıran.
Gelecek yarınları güzelleştirebilmek, bir annenin ağıdına son vermek, çocukların gülüşleri yüzlerinde donmaması için çıktığımız yolda birbirimizin yol arkadaşları, yoldaşları olduk. Xemgin ve Helgurt yoldaşlar, insanca yaşamın inşasını üslenen yaşam işçileriydi, halklarının uğradıkları zulme son vermek için varlıklarını mücadeleye katan yurtseverlerdi, kendilerinden önce yol arkadaşlarını düşünen fedailerdi, özgürlük mücadelesinin sönmeyen meşaleleriydi, yaşam amacını, devrim mücadelesinin çıkarıyla birleştirenlerdendi ve bundan sonra yolumuzu açan mücadele pratikleriyle öncülerimizdirler.
Yağmurlu bir günün akşamında, rüzgarın insanı üşüten esintisine meydan okurcasına ısıtan gülüşlerin arasında tanımıştım onları. Eğitim almak üzere gitmiştim. Tüm birikimlerini kısıtlı vaktimizde aktarmak için çok çabalamışlardı.
Xemgin yoldaşın şakaları tüm gün şikefti güldürüyordu. Öyle samimiydi ki, ilerleyen yaşı güzel olan hiçbir şey alıp götürmemişti kendisinden. Davranışlarının her birinde yaşama olan bağlılığından izler görebilmemiz mümkündü. Faşizmin zindanlarında uzun yıllar kaldıktan sonra, tutsaklığının bitişini zindandan çıkışıyla sınırlı tutmayarak yönünü dağlara dönmüş Xemgin yoldaş. Özgürlük mücadelesinin gerilla gücü olarak sürdürmüş yaşamını. Xemgin yoldaşın, sesini duymalıydı herkes. “Erken Öleceğiz” parçasını söylemiştik birlikte. Şimdi bu şarkının maneviyatını daha derinden hissedebiliyorum. Her bir sözünün anlamını Xemgin yoldaşın yaşamında gözlemleyebiliyorum. “Madem ki biz partizanız, zincirin ilk halkasıyız, Erken öleceğiz seninle biz” tüm yaşamın fedailiğini, emekçiliğini Xemgin yoldaşın yaşam mücadelesinde kavrayabilmek mümkündü. İlerleyen yaşını hiç gündemleştirmez, tüm işlere canlılık ile katılırdı. Dolu dolu çuvalları bir kere de sırtlar, tepe boyunca taşırdı. Daha genç yoldaşlar elindeki işi almak istediğinde “benim çalışma hakkımı benden alamazsın” derdi.
Tıpkı Hevale Xemgin gibi günün her saatinde sesindeki canlılığı koruyan Hevale Helgurt’ da yaşamımızın en güzel renklerindendi. Basın biriminde oldukça hatrı sayılır bir geçmişi vardı. Geçmişin yarattığı birikimi her an yoldaşlarının hizmetine sunuyordu. İsmini öğrenmekte ne çok zorlandığımı anımsıyorum. Şimdi ise isminin manasını kendi hayatımızda somutlamanın sorumluluğunu hissediyorum. Konuşkandı, yoldaşlarıyla sohbet etmek mutlu ederdi Hevale Helgurt’u.
Dağa yeni geldiğim zamanlarda tanıştığım ilk yoldaşlardandı Xemgin ve Helgurt. Gerilla kıyafetlerini nefes alan bir bedenin üzerinde yeni gördüğüm zamanlardı o zamanlar. Dağların ardının bizim eller olduğunu henüz yeni yeni hissettiğim zamanlardı. İlk fotoğraflarımızı çekildiğimiz anlardı. Şimdi fotoğraflarımızda dona kalan gülüşlerimize bakıyorum.
Çocukluğumda gökyüzünde ne zaman uçak sesi duysam kafamı yukarı kaldırır, uçağı görmeye çalışırdım. Her uçağın ardından belki bir gün görür diye de hep el sallardım. Annem, o uçakların içinde insanların olduğunu, bir yerden bir yere yolculuk yapmak için uçtuğunu anlattığını hatırlıyorum. Annem bana çocukluğumda ardından el salladığım uçakların, ölüm saçabildiğini, içinde yalnızca insanların değil, bombalarında olabildiğini söylememişti. Sokak boyunca koşarak yetişmeye çalıştığım uçaklardan, gizlenmemin beni hayatta tutabileceği zamanların geleceğini düşünmemişti muhtemelen ya da çocukluğuma vermek istemişti.
Annem neyi düşünerek anlatmamıştı bilmiyorum ama öğrenmem çok acı oldu. Bu acıyı 16 Ekim 2015 ‘te Dersim bombandırmanında iki kadın yoldaşıyla beraber şehit düşen Heval Yeşilgöz’de hissetmiştim. Aynı hissiyatı Xemgin ve Helgurt yoldaşların geçtiğimiz haftalarda T.C’nin Gare sahasına yaptığı bombardımanda şehit düştüklerini öğrendiğimde duyumsadım.
Uçaklar kalkış yaptığında hiçbir yerde ve zamanda tanışmadığım ve belki de hiçbir zaman ve yerde tanışamayacağım yoldaşlarımdan eksilenlerin olup olmadığını düşünür oluyorum. Her bombandırmanda dağlar boyunca akan suların durgunlaştığını gözlemliyorum. Sanki şehit düşen yoldaşlar tüm varlıklarını akan sulara bırakıyor ve öylece akıp gidiyorlar toprağa, tohumlara can suyu olmaya.
Xemgin ve Helgurt yoldaşlar suya, toprağa katarlerken kendilerini, içimizde onlara büyüttüğümüz sevgi ve özlemi yanlarına yoldaş ettik. Doğan her güneşte, yağan her yağmurda, namlumuzdaki kurşunda, dağları aştığımızda, yaşam belirtisi olan her şeyde ve yerde yoldaşlarımızı bulacağız. Anılarını kendimizde ve mücadelemizde yaşatacağız.
İmera Fera Yeşilgöz
04.06.2018