İki dünyanın eşitsiz büyük savaşı kapıda. Bu savaş ne Türkiye-Rojava savaşıdır. Ne de Türk–Kürt savaşıdır. Bu savaş sömürgeci Türk hükümeti ile ezilen halkların özgürlük savaşıdır. Bu savaş sömürgeciliğe ve AKP-MHP faşizmine karşı savaştır. Ülkenin devrimci, demokrat, yurtsever ve emek güçleri tarafından durdurulamazsa iki dünyanın Rojava topraklarında büyük savaşı yaşanacak. Sömürgecilik ve sömürü iktidarı olan barbar emperyalist–kapitalist dünyanın güçleri ile ezilen halkların özgürlük güçleri savaşacak. Modern silahlarla donatılmış bir orduya karşı onurlu bir halk savaşı yaşanacak. Bu savaşta üçüncü bir taraf yoktur. Dengeler vardır. Bugün ABD-Rusya emperyalizminin bölgedeki pazar kavgasının yarattığı geçici çelişkiler ve dengeler vardır. Her güç, bölgede yaşanan bu çelişkiler içerisinde kendini var etmektedir. Büyük bedeller ödenerek gerçekleştirilen Rojava devrimi de bu çelişkiler içerisinde halklara “başka bir dünya” kapısını aralama cüreti ile açığa çıkmış, kendi özgücüne dayanarak savaşmıştır. O gün IŞİD emiri gibi çalışan Erdoğan’ın çetelerine diz çöktüren Rojava halklarına bugün bizzat Erdoğan öncülüğündeki Türk sömürgeciliği saldırmaktadır. Ancak bu savaş Erdoğan için ABD’nin Vietnamı olacaktır.
5 yıl önce Kobane işgaline karşı ezilen halkların yanında Kobane’ye geçerek savaşa katılan partimiz bu savaşı sadece enternasyonalizmin bir gereği olarak değil, aynı zamanda Türkiye işçi sınıfının, emekçilerinin kurtuluş yolu olan sosyalizm kavgasının bir gereği olarak da kendi egemenlerinin bölge planlarını bozmak ve içeride sömürü iktidarını zayıflatmak için katılmıştı. Bugün AKP-MHP faşizminin ayakta kalmasının yolu bu işgal hareketine bağlıdır. İçeride çöken rejim, ekonomik kriz ve karşısında biriken öfke; ezilenler için devrimci olanaklar yaratmakta, iktidar için ise “beka sorunu” haline gelmektedir. Bu savaşla hedeflenen Kürt halkına yönelik 100 yıllık sömürgeciliğin başka bir boyut kazanarak sürdürülmesi kadar aynı biçimde Türkiye’de derinleşen sınıf çelişkilerinin başka bir halkı “düşmanlaştırarak” üzerinin örtülmesidir. Bu açıdan işgale karşı direnmek, harekete geçmek, savaşa katılmak, işgali durdurmak yeniden rıza üretmeye çalışan Türkiye’deki sömürü iktidarını da durdurmak demektir. Savaşa karşı direnen Kürdistan ve bölge halkları ile, sömürüye karşı direnen işçi sınıfının kaderi iç içe geçmiştir. Birinden kurtulmak isteyen diğerine karşı da savaşmak zorundadır. Partimiz Türkiye kapitalizmine ve sömürü iktidarına karşı açmış olduğu savaşı, egemenlerin sömürgeci, yayılmacı siyasetine karşı da sürdürmekte ve bunun bir gereği olarak da Rojava devrimini Rojava topraklarında savunmaya devam etmektedir.
40 yıldır savaş gerçekliği ile sömürgeciliğe karşı bölgede varolan KÖH’e “ABD ve emperyalizm” gerçeğini bürolardan kitap alıntıları ile anlatmaya çalışan “ulusalcı-liberal” güçler, dün bir kez daha sömürgeci Türk burjuvazisinin kurucu unsuru olan CHP gerçekliğini kitaplardan değil yaşayarak gördüler. Türkiye devrimci güçleri ve Kürt yurtseverleri ne kendi sağından, ne de uluslararası güçlerden medet ummadan tüm çağrılarını işçi sınıfına ve ezilen halklara yapıyor, sayısı milyonlar olan gerçek değiştirici güce sesleniyor.
Rojava topraklarında Türkiye işçi sınıfının Muzaffer’ i, Bedrettin’ i, kadın özgürlük gücünün Özge’ si, Asiye’ si, Türkiye devrimci önderlerinden komutan Ulaşları ve birleşik mücadelemizin sayısız önderi ve savaşçısı direnişin tohumu olarak yer alıyor. Kobane’nin Rasih’i İstanbul sokaklarında direnişi Azizleştiriyor. Bilinsin ki savaşçılarımız mazlumların evlerine düşürdüğünüz ateşi saraylarınıza taşıyacak. Tüm Türkiye metropollerinde sömürgeci ve sömürücü güçler birleşik mücadelemizin hedefi olacaktır.
Şimdi ayaklanmaların ve serhildanların zamanıdır. Şimdi büyük halk hareketini sokağa taşırmanın, işgale ve faşizme karşı cüreti kuşanmanın saraylara yürümenin zamanıdır.
Dost ve düşman bilmelidir ki binlerce bedel ödedik, belki binlerce daha ödeyeceğiz. Ama sonunda dünyanın tüm halklarına, saraydan yükselen alevlerle duyuracağız zaferi. Bu ateş saraya düşecek, saray düşecek