• FORUM
  • İLETİŞİM
15 Ağustos 2022
  • Giriş
Halkların Birleşik Devrim Hareketi
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
Halkların Birleşik Devrim Hareketi
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster

Faşizmin işgal ve savaş siyasetine karşı birleşik devrimci savaş bayrağını yükseltelim-Tekin Yoldaş

31/03/2020
FORUM
0
0
PAYLAŞIM
189
GÖRÜNTÜLEME
Twitter'da paylaşFacebook'da paylaşWhatsapp'da paylaş

Emperyalist sistem genel bir krizle karşı karşıyadır. Bu krizin artçı etkileri yaşamın birçok alanında kendini göstermektedir. Özellikle istikrarsızlık ve savaş emperyalist güçlerin dünya halklarına sundukları tek gelecek haline gelmiş bulunuyor.
ABD emperyalizmi dünya planında başat emperyalist güç olarak istikrarsızlığın genel kaynağıdır. 1990’lı yılların başından itibaren kendisini dünya sisteminin dominant gücü olarak gören ABD birçok coğrafyaya dönük olarak operasyonal müdahalelerde bulunmuştur. Ancak en genel anlamıyla ABD’nin yaptığı müdahaleler dünyanın hiç bir coğrafyasına çözüm ve istikrar getirmiş bulunmuyor. Her şeyden önce ABD özel olarak Ortadoğu’da genel olarak bütün dünyada istikrarsızlığın kaynağıdır. Bu yönüyle yürüttüğü bütün pratik adımlarda dünya halklarının öfkesini ve nefretini kazanmaktadır.
ABD dünya kapitalist sistemi içerisinde gerileme sürecine girmiş bir güçtür. Özellikle Ortadoğu coğrafyasına dönük olarak yaptığı müdahalelerde bu kendini daha güçlü bir şekilde göstermektedir. Afganistan ve Irak işgali başta olmak üzere bölgeye yaptığı müdahaleler ABD emperyalizminin işgalci yönünü daha da belirgin bir hale getirirken bölge halkları nezlinde kendine dönük olan tepkiler daha da derinleşmektedir. ABD işgal ettiği bölgelerde kendisiyle uyumlu yerel ortaklar yaratma konusunda başarısız olmuştur. Gerek Afganistan’da gerekse Irak’ta ABD’nin varlığı tartışılmaktadır. Buralarda savaşın artan maliyeti karşısında ABD çözümü bir şekilde yetkiyi yerel aktörlere devretmekte buldu. Ancak bu yerel aktörlerde ABD ile plananlanan şekilde bir uyum ilişkisi kurma konusunda başarılı olmadılar. Gelinen noktada Afganistan’da barış görüşmeleri yapılan bir Taliban, Irak’ta İran’a yakın bir yönetim kuruldu. Libya’da iç savaş devam ediyor. Kaddafi nasıl bir şekilde öldürüldüyse ABD büyük elçisi de aynı şekilde öldürüldü. Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki ABD emperyalizmi Ortadoğu’da istikrar yaratmakta ve çözüm üretmekte başarısızdır.
ABD ile birlikte Ortadoğu’da istikrarsızlık ve sorun kaynağı olan AKP-MHP faşist iktidarıdır.
Faşist Erdoğan rejimi tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar derin bir krizle karşı karşıyadır. Bir yandan artan ekonomik sorunlar öte yandan bölge genelinde devam eden istikrarsızlık ve çatışma durumu içinde bulunduğumuz tarihsel döneme damgasını vurmaktadır.
Ülke içerisinde ve dışında kriz içerisinde olan iktidar çözümü faşist baskı politikalarını ve savaş politikalarını derinleştirmekte bulmaktadır. Ülke içerisinde işçi sınıfı ve emekçiler açısından hayat her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Yoksul ve emekçiler açısından hayat her gün biraz daha çekilmez hale gelmektedir. İşçi ve emekçilerin ücretleri komik miktarlarda artarken enflasyon ve hayat pahalılığı almış yürümüş durumdadır.
Kürt halkına karşı yürütülen savaşın maliyeti her geçen gün daha da artmaktadır. Yoğun teknik olanaklar kullanılarak ve artan maliyetle birlikte faşizm tarafından Kürt halkına dönük olarak bir soykırım savaşı yürütülmektedir. Kürt halkının demokratik hakları yasaklanmakta, dört parça Kürdistan’ın neresinde Kürtler bir statü ve hak elde ettiyse oraya müdahale edilerek hakları gasp edilmeye çalışılmaktadır.
Seçilmiş HDP’li belediyelerin büyük bir kısımı kayyumlar aracılığıyla gasp edilmiş bulunuyor. Bu yönüyle faşizm kendi bildiğini okumakta halkın tercihlerini yok saymaktadır.
Demokratik alanda siyaset yapan siyasetçiler faşizmin yürüttüğü soruşturmaların hedefi olmuş bulunmaktadır. Faşist iktidar tarafından soykırım operasyonları haline getirilmiş soruşturmalarla demokratik alan adeta dikensiz gül bahçesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu alanda her türlü hak arama ve özgürlük talebi yok sayılmaktadır.
İşçi ücretlerinde ve haklarında bir gerileme yaşanırken her türlü örgütlenme ve hak arama perspektifli çalışma faşizm tarafından yasaklanmaktadır. Artan işçi grevleri kitlesel olarak faşist rejime karşı oluşan rahatsızlığın dışa vurumudur.
Kadınlara dönük yasaklar ve baskılar kendisini artırarak devam ettirmektedir. Artan kadın cinayetleri ve bunun karşısında siyasi iktidarın mağduru değilde katilleri koruyan yaklaşımı faşizm ile erkek egemenliğin iç içe geçmişliğinin dışa vurumudur.
Faşist iktidar sürekli olarak bir varlık ve yokluk savaşı verdiği propagandasını derinleştirmektedir. Bu yönüyle ülke içerisinde gelişen her türlü demokratik tepkiyi ve hak arama eğilimini bir şekilde dış mihrakların uzantısı olmakla suçlanmaktadır. Faşizm Gezi ayaklanması başta olmak üzere her türlü devrimci muhalefeti hedef alan söylemleriyle devrimci güçlere dönük topyekun bir savaş söylemini dillendirmektedir. Rojava işgalinden, Güney Kürdistan işgaline , ülke içerisinde devam eden askeri operasyonlarda, İdlip’te yürütülen fiili savaşa, Libya’da yaşanan gelişmelere kadar faşist iktidar her alanda topyekun bir savaş politikasını dillendirmektedir.
Faşizmin korkusu yeni bir Gezi ayaklanmasının yaşanma ihtimali ve bunun sonucunda faşist iktidarın yıkılması ihtimalidir. Bu amaçla Gezi ayaklanması topyekun kriminalize edilerek bir dış tertip algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Burada Türkiye ve Kuzey Kürdistan halkları cephesinden gelişecek bir başkaldırının yaratacağı etki bölge düzeyinde çok farklı olabilir. Bu yönüyle Erdoğan tarafından her fırsatta dillendirilen Gezi takıntısı aslında böylesi bir korkunun ifadesidir.
Ülke içerisinde sıkışan ve belirli yönleriyle gerileme sürecine giren faşist iktidar çözümü bölge düzeyinde istikrarsızlığı daha da derinleştirerek çözüm aramaktadır. Bu arayışların başında işgal pratiği gelmektedir. Serakaniye ve Tel Abyad hattının işgali bu arayışın pratikleşmesidir. Aynı şekilde İdlip’de rejimle çatışmaya girme böyle bir mantığın ürünüdür. Esad rejimi cihatçı çetelere karşı askeri başarı kazandıkça Türkiye devletiyle karşı karşıya gelmeye başlamıştır. Daha düne kadar ABD ekseninden uzaklaşıp Rusya eksenine yakınlaşma eğilimi içerisinde olan faşist rejim şimdi Rusya’yı hedef alan bir söylemle ABD eksenine geri dönüş eğilimleri göstermeye başlamıştır. İdlip’te yenilen çetelerin kurtarıcısı olarak ortaya çıkan iktidar aslında kendi çıkarları ile çetelerin çıkarlarının ne kadar iç içe geçtiğini gözler önüne sermektedir.
Faşist iktidar Esad rejimi ve Rusya ekseniyle doğrudan çatışmaya girmiş bulunuyor. Şimdilik mesele Esad rejimi ile çatışma şeklinde kendini gösterse de devamında Rusya ekseniyle mücadele şeklinde kendini gösterecektir.
ABD emperyalizmi Ortadoğu’da İran, Irak , Suriye ve Yemen’e uzanan bir eksende Şii-Sünni çatışmasını körüklemektedir. Bu yönüyle kendisini klasik anlamıyla Sünni İslamın hattına dayandırmakta bu konuda da Erdoğan rejimine yeni bir misyon biçmektedir. Buradaki misyon emperyalizmin bölgesel jandarmalığı rolünü oynamaktır.
Erdoğan rejimi tutarlı bir dış politikaya ve sağlıklı bir muhakeme yeteneğinden git gide uzaklaşmaktadır. Esad rejimine dönük olarak gerçekleştirdiği saldırılar sonrasında rejimin karşılık vermesi dolaysıyla gerçekleşen askeri kayıplar faşist rejimi sarsmış bulunuyor.
Mültecilerin Avrupa’ya geçişi için sınır kapılarının açılması Erdoğan rejiminin insan hayatını nasıl bir şantaj unsuru olarak kullandığını kanıtlamaktadır. Aynı zamanda kendi yayılmacı hayalleri çerçevesinde Suriye’de gerçekleştirdiği işgal saldırıları sonrasında nasıl muhakeme yeteneğini kaybettiğini göstermektedir.
Sınır kapıları açılıp on binlerce mülteciyi Avrupa’ya gitmeye teşvik ederek Erdoğan rejimi Ortadoğu’da ve dünyada nasıl bir istikrarsızlık kaynağı olduğunu gözler önüne sermektedir. Düne kadar biz Suriye’lilere sahip çıkıyoruz derken şimdi onları bir yük ve kurtulunması gereken bir külfet olarak görmektedir. Ancak Suriye savaşının bu boyuta gelmesinin baş sorumlusu emperyalizm ve onunla birlikte Faşist Erdoğan rejimidir.
Faşist iktidar ülke içerisinde yabancı karşıtlığını kışkırtmakta ve şimdiden Suriye’lilere dönük saldırıların önünü açmaktadır. Yapmaya çalıştığı Suriye’li nüfusu Avrupa’ya göndererek Avrupa’ya şantaj yapmaktır.
Bütün bu gelişmeler adım adım Türkiye faşist iktidarının dünya halkları nezlinde teşhir olması ve tecrit olmasıyla sonuçlanacaktır. İnsan hayatını bu şekilde bir şantaj malzemesi olarak kullanan bir iktidarın yürüttüğü dış politikanın politik meşruiyeti her geçen gün daha da azalmaktadır.
Bütün bu gelişmeler aslında Türkiye coğrafyasında adım adım olgunlaşmaya başlayan bir devrimci durumun belirtileri olarak değerlendirilmelidir. Faşist iktidar elinde bulunan devletin bütün olanaklarını kullanmasına rağmen bir süredir gündemine aldığı her politik meselede toplumun önemli bir kesiminin rızasını alamamaktadır. Bu yönüyle iktidara dönük ciddi eleştiriler ve tepkiler dillendirilmeye başlanmış bulunuyor. Tamda bu noktada savaş kozunu ortaya süren faşist rejim yürüttüğü savaş politikalarıyla kendi ömrünü uzatmaktadır.
Dünya kapitalist sistemi krizler içerisinde sarsılmaktadır. Aynı şekilde Erdoğan’ın faşist rejimi de krizlerle sarsılmaktadır. Ekonomik kriz derinleşirken emekçilere dönük sömürü politikaları derinleşiyor. Faşist iktidar bütün bu kriz atmosferinden var olan krizi daha da büyüterek çıkmak istemektedir. Suriye iç savaşına müdahil olmaktadır. Cihatçı çeteleri desteklemekte onlar yetersiz kaldığı yerde bizzat kendisi bir aktör olarak savaş sahasına inmektedir.
Yaşanan savaş atmosferi içerisinde devrimci siyasete önemli görevler düşüyor. Her şeyden önce Türkiye zaten bir savaş ülkesidir. Kürt özgürlük hareketine ve Türkiye’li devrimcilere dönük olarak kapsamlı bir savaş yürütmektedir. Suriye rejimiyle yaşanan çatışmayla bu savaş daha da ileri bir aşamaya taşınmış bulunuyor.
Faşist rejimin girmiş olduğu savaşlardan yenilgiyle çıkması onun çöküşünü hızlandıracaktır. Türkiye halkının önemli bir kısmı açısından Suriye rejimi ile yürütülecek bir savaşın hiç bir meşruiyeti bulunmamaktadır. Erdoğan rejimi bölgede yaşanan gelişmeler karşısında paranoyak içine girmiş bulunuyor. Esad rejimi ile savaşarak Suriye’deki işgalini sürekli hale getirmek istiyor.
Bugün devrimci siyasetin temel görevi faşizmin işgal politikaları ve savaş siyaseti karşısında işçi sınıfı başta olmak üzere bütün ezilenleri örgütlemektir. Bu yönüyle savaş karşıtı bir siyasetin meşruiyeti bugün düne göre daha fazla vardır. AKP-MHP faşizmini destekliyor görülen kesimler savaş başarısızlığa ve açmaza doğru ilerledikçe onu sorgulamaya ve eleştirmeye başlayacaklardır.
Devrimci siyaset ısrarla ve kararlılıkla sokakları işgal yanlısı faşist güruhlara terk etmemelidir. Bu yönüyle Suriye işgaline cesaretle karşı çıkma cüretini göstermelidir. Bu gün ödenen her bedel yarın devrimci siyaseti geliştirecek ve daha da güçlendirecektir. Yoksul halkımız ve emekçilere ısrarlarla faşist işgalin ve savaşın zararları anlatılmalıdır. Asker kayıpları ve askeri başarısızlık derinleştikçe daha geniş kesimler devrimci siyasetle buluşacaktır.
Tamda bu noktada temel görevimiz AKP-MHP faşist iktidarının askeri yenilgi yaşaması ve yıkılmasıdır. Bu amaçla var gücümüzle çalışacağız. Bulunduğumuz bütün alanlarda onu teşhir edeceğiz ve gerçekleri anlatmaya devem edeceğiz. Faşizmin yürüttüğü savaş politikalarının karşısına birleşik devrimci savaş pratiği ile çıkacağız. Bu mücadele içerisinde devrimci siyasetin hedefi sokaklarda militan bir mücadele hattı örerek yürütülen birleşik devrim pratiğine daha geniş destek ve meşruiyet alanı yaratmak olacaktır.
Yaşanan gelişmeler gösteriyor düşmanın bütün saldırıları ve engelleme siyasetine karşı devrimci siyaset güçleniyor ve gelişiyor. Mücadele içerisinde bunu daha iyi görebiliyoruz.
Her şeyden önce devrimci siyaset ne yapacağını daha net biliyor. Bundan sonraki pratiği de bu hedefin güçlendirilmesi olacaktır. Kürdistan devriminin gelişimi ve içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde birleşik devrimci savaş temelinde ülkenin batısında ikinci bir cephe açmak hedefimizdir. Böyle yapıldığında faşizmin çok güvendiği ve kendini güvende hissettiği cephe gerisinde güvende olmayacaktır.
Bu temelde mücadelenin bütün alanlarında devrimci savaşı yükselterek faşizmin işgal ve savaş politikalarını geriletebiliriz. Hedefimiz bu temelde işçi sınıfı ve emekçileri kazanarak faşizmi yenilgiye uğratmak olacaktır. Faşizmin içine girdiği savaş pratiği içerisinde başarısız olması ve askeri yenilgi yaşaması onun çöküşünü hızlandıracaktır. Ancak burada devrimci siyaset olarak kendi görevimizi dışımızda ki aktörlere havale edemeyiz. Faşizm yenilgisi son tahlilde Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin eylemiyle olacaktır. Bu amaçla bütün imkanlarımızı kullanarak mücadele edeceğiz. Faşist iktidar Suriye rejimine karşı başlattığı savaşta bir takım askeri başarılar elde etse de bizim yaklaşımımız değişmeyecektir. Temel politikamız faşizmin yenilmesi ve askeri başarısızlığa uğramasıdır. Savaşın artan maliyeti ve ekonomik alanda yaşanan gelişmeler savaş karşıtı bir atmosfer yaratacaktır. Tamda bu noktada kitleler içerisinde yaygın bir savaş karşıtı eğilim oluşacağını ön görmek gerekmektedir. Bu ön görü temelinde savaş karşıtı eğilimleri faşizme karşı mücadeleye ve birleşik devrimci savaş mücadelesine kazanmayı hedeflemeliyiz.
Tamda bu nokta emperyalist güçler ve işbirlikçi Türkiye burjuvazisi AKP-MHP ittifakına olası bir alternatif olarak CHP başta olmak üzere başka düzen partilerini hazırlamaktadır. Bu tablo karşısında da uyanık olmak zorundayız. Halkın faşizm karşısında artan muhalefeti CHP saflarında eritilmemelidir. Gezi direnişi başta olmak üzere Türkiye devrimci hareketinin ve ezilenlerin eylemi olan mücadele pratiklerinin CHP ile bir ilişkisi yoktur. CHP bir düzen partisi olarak bütün kritik aşamalarda faşist iktidarın destekçisi olmuştur. Rojava işgali sürecinde yaşananlar buna önemli bir örnektir. Yada 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında AKP’ye verilen destekler bunlara örnektir. Devrimci siyaset bütün imkanlarıyla işçi sınıfı ve emekçilerle doğrudan ilişki kurma onlara gerçekleri anlatma politikasında ısrar etmelidir.
Faşizme karşı örgütlenmeyi derinleştirmekte bu temelde birleşik devrim mücadelesinde ısrar edeceğiz. Şimdi sorumluluğumuz ve görevlerimiz büyüktür. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halklarının bu faşist iktidara mahkum olmadığını onun sonunun yakın olduğunu görüyoruz. Faşizme karşı mücadele etmeyen savaşmayan ayakta kalamaz. Bu temelde yaşamın bütün alanlarında örgütlenmeyi ve savaşı yükseltmek zorundayız.

Etiketler: Birleşik DevrimHBDHTekin Yoldaş
Önceki Yazı

KBDH Konsey Üyesi Çiğdem Vartinik: “Direndikçe Güzelleşecek, Cüret Ettikçe Özgürleşeceğiz!”

Sonraki Yazı

HBDH 4.Yıl Kuruluş Kutlamaları başladı

HBDH

HBDH

Sonraki Yazı

HBDH 4.Yıl Kuruluş Kutlamaları başladı

HBDH Yürütme Kurulu Üyesi ve TKEP/L temsilcisi Yaşar Güner: Birleşik Devrim mümkündür! Ayağa kalkmalı isyan etmeliyiz 

SON EKLENENLER

 Arda Yumurtacı: “HATIRLA VE ASLA UNUTMA! DEVRİMCİLERİN DAVASI FİLİSTİN”

15 Ağustos 2022

HBDH Ulaş Alankuş Milisleri: “Faşizmin gözaltı terörüne karşı Amed’de DSİ’ye eylem düzenledik!”

15 Ağustos 2022

MLKP: “Şafak Kızıldere yoldaş ölümsüzdür”

15 Ağustos 2022

HBDH Atakan Mahir Milisleri: “Amed’de gençleri zehirleyen bir işbirlikçiyi cezalandırdık!”

13 Ağustos 2022

HBDH Atakan Mahir Milisleri: “Faşizmin temel ekonomik kurumlarından A101’e eylem düzenledik”

12 Ağustos 2022

HBDH Mehmet Ali Kasırga Milisleri: “İşbirlikçi Ajan Faaliyetine İzin Vermeyeceğiz!”

11 Ağustos 2022

HBDH Erhan Doğan Milisleri: “İstanbul/Gaziosmanpaşa’da, AKP Gençlik Kolları üyesi faşist Fahrettin Dündar, milislerimizin hedefi oldu”

10 Ağustos 2022
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER

© 2016 - HBDH.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In