1961’de, Trujillo hükümetine karşı direnirken katledilen Mirabel Kardeşler’den bugüne, patriyarkal kapitalizme karşı direnen binlerce kadın Mirabeller’in mücadelesini omuzluyor. Geçmişte, Trujillo hükümetine karşı direnen kadınlar, bugün İran’da, Arjantin’de, Şili’de, Lübnan’da , Rojava’da, Türkiye’de direniyor.
Mirabel Kardeşler’i katleden devlet, bugün kılık değiştirerek, kadınları katledene kravattan iyi hal veriyor, haksız tahrik indirimi uyguluyor, tacizcisine, tecavüzcüsüne cüppeli yargıçlarıyla sahip çıkıyor. İlk imzası olmakla övündüğü uluslararası anlaşmaları, iç hukuku gereği işletmek zorunda olduğu yasaları, kadınların yıllardır mücadele ederek kazandığı kazanımların hepsi rafa kaldırılıyor. Yasalar, Türkiye’deki kadın davalarında sadece erkeği korumak için kullanılıyor. Çıkan yargı paketlerinde, af uygulamalarında ilk salıverilenler suçlu erkekler oluyor. Kapitalizm çarklarındaki en ufak sarsıntıda işinde çıkarılıp evine gönderilen sonra ucuz ve esnek işçi olarak emeği sömürülenlerse kadınlar oluyor. Nafaka hakkından tutalım yaşama hakkına kadar kadın haklarına göz koyan devlet, islami muhafazakarlığı, milliyetçi şoven ideolojisi ve toplumsal cinsiyeti destekleyen tüm mekanizmaları ile kadını eve, kadının emeğini bedelini ödenmesi bile gerekmeyen aileye hapsetmeye çalışıyor. Ne mahkeme salonlarından, ne yargı paketlerinden, ne iktidarından ne muhalefetinden bu ülkede yer alan devletin çarklarından hiçbirinden kadına yönelik, destekleyici, gerçek anlamıyla erkek egemenliği hedef alan tek bir şey çıkmıyor.
Tecavüzcü erkeği, kadın katillerini açıkça koruyan devlet, kolluk kuvvetlerinden koruma talep eden kadınları adliye önlerinde katlettiriyor. Sınırının dibinde Bağdadi’yi yaşatan devlet, dün IŞİD’li bugün ÖSO’lu cihadist çeteleriyle sınırın yanı başında dünya direniş tarihine örnek olan Rojava’yı, Rojava öznelinde kadın direnişini boğmak istiyor. Boşanmak isteyen kadınları çocuklarının gözleri önünde, sokak ortasında ‘ölmek istemiyorum’ çığlıklarıyla katledilmesine sessiz kalıyor. Onlarca görgü tanığına, adli tıp raporlarına rağmen erkeğe indirim üstüne indirim uygulayan devlet, erkek egemenliği yaşatıp, kadınları öldürmeye devam ediyor. AKP faşizmi, kriziyle, işgaliyle, muhafazakar toplum modeliyle kadınlara, halklara, işçi sınıfına, LGBTİ+’lere katledilmeyi, zulmü ve umutsuzluğu dayatıyor.
Emperyalizm girdiği krizle, halkara zamdan, baskıdan öte bir hayat sunmazken bu krizin bir sonucu olarak dünya, bugün Şili’den, İran’a adım adım yayılan bir direnişle sarsılıyor. Emperyalizm, yaşanan küresel krizin, yarattığı sarsıntıları baskılarla susturabileceğini sanıyor. Dünyanın birçok yerinde başlayan bu dalga hızlıca yayılmaya devam ediyor. Bir tarafta milyarlarca dolarlık harcamalarıyla saraydan halka seslenenler, diğer tarafta açlıktan intihar edenler olarak yürütülen bu savaş, bizlerin örgütlenmediği, sokağa dökülmediği her gün daha fazla can alıyor. Bu savaşın yükü kadınların omuzlarına bırakılmak isteniyor. Savaş sonrası krizle mücadele eden de, evinden edilip ülke ülke sürüklenen de en çok kadınlar oluyor. Rojava’ya, Suriye’ye tonlarca bomba yağdıran, cihadist çetelerinin lojistiğini ve eğitimini sağlayan devletler, söz konusu bu savaştan dolayı yerinden edilenler olunca kendi sınır kapılarını tutuyor. Türkiye devleti ise bu savaş sonrası ülkesine sığınanları, mültecileri emperyalizme karşı bir koz olarak kullanıyor. En ucuz emek gücü olarak kullanılan, merdiven altı işlerde çalışan yahut evlerde temizlik işçiliği yapan mülteci kadınlar hem ırkçılığa, hem sömürüye hem de çeşitli cinsel taciz ve tecavüzlere uğruyor.
Kendi yasalarını dahi işletmeyen Türkiye Devleti, yüzlerce kadın siyasetçiyi, devrimciyi cezaevlerinde tutuyor. Cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalarla, devrimcileri, kadınları sindirmeyi hedefliyor. Bunca polisine, çetecisine, baskı mekanizmalarına ve denetimine rağmen kadınları, kadın gücünü susturamıyor. Tüm saldırılara rağmen, yüzyıllardır dinmeyen kadın direnişi yeniden yeniden filizleniyor. Yüzyılların deneyimiyle kadın isyanı bu coğrafyada yeniden mayalanıyor. Kadınlar direnerek kazanıyor. Kadınların öncülük ettiği Rojava Devrimi’ni, İran’da sokakları yakan, başörtüsüne karşı isyan eden, Arjantin’de kürtaj için direnen kadınları sindiremiyorlar. Kadınların örgütlü mücadelesi büyüdüğü her yeri özgürleştiriyor.
Mirabel Kardeşler, İran’da Seher Hudayari, Kobane’de Arin Mirkan, Dersim dağlarında Heval Yeşilgöz, Minbiç’te Cemre Heval , Dar Azza’da İdil Güler ve Zahide Rosa Suk, Tel Abyad’ta Hevrin Khalaf, Til Temir’de Aynur Ada ve Ceren Güneş olarak patriyarkal kapitalizmin, emperyalizmin, kadın düşmanlığının karşısına çıkıyor. Kadınları en vahşi yöntemlerle katledenlere karşı, gözünü kırpmadan savaşan komutan Aynur’un izinden yürüyen, savaşan, ‘cesaret’ diye haykıran kadınlar, kadın sömürüsü ve toplumsal cinsiyete karşı kadın direnişini büyütüyor. Mirabel Kardeşlerin mirası şimdi Rojava’da, dağlarda, Türkiye metropollerinde savaşan, direnen kadınlarla yaşıyor.
Kadın Komünarlar Birliği olarak tüm kadınlara çağrımızdır. Aynur Ada’nın çağrısıdır; patriyarkal kapitalizme karşı direniş mümkün! Yeni Aynurlar, Cemreler, İdiller, Zahideler olarak Mirabel Kardeşler’in, katledilen kadınların, sömürülen, taciz ve tecavüze karşı direnenlerin mücadelesini büyütelim. Katliamcı, taciz ve tecavüzcülerden, işgalci güçlerden, kadın düşmanlarından hesap soralım! Attığınız her taş, sıktığınız her kurşun, yaktığınız her kıvılcım bu isyanı körükleyecektir. Bu yangın yerinden mor duman yeniden yükselecektir! Yeryüzünden kadın sömürüsünü sileceğiz, kadınların mücadelesini zafere taşıyacağız!
Patriyarkal kapitalizme karşı, hiçbir yerdeyken her yerde olanlar kazanacak! Mirabel Kardeşler’den, Aynur’a, kadın direnişinin ateş kuşları kazanacak!
Kadın Komünarlar Birliği