Maria Mirabel mücadeleye bakışını, “Belki bize en yakın şey ölüm ancak bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” diyerek anlatıyor. Bugüne baktığımızda da değişen pek bir şeyin olmadığını ve tek yolun savaşmak olduğunu biliyoruz. Ölüm hala, belki de dünden daha fazla yakınımızda. Bir yastık ucumuzda, bir otobüs durağında, mutfaktaki bıçakta, evdeki tüfekte. Şiddet her an bizimle; televizyon dizilerindeki delikanlı kahramanımızda, sevgilinin mesajlarında, babamızın bakışlarında, kocanın kemerinde, eteğimizi ayıplayan gözlerde, direnirken polisin copunda, patronların cebinde, sesimizi çıkarmayalım diye konuşan iktidarın dilinde… Kadınların mücadelesi ise her yerde; fabrikada, evde, amfide, sokakta, cephede. Tüm dünyada, her gün bir yerlerde filiz filiz…
Geçtiğimiz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nden bu yana kadınlar neler yaşadı diye tekrar tekrar sıralamayacağız. Çünkü biliyoruz ki isimler değişti sadece, şiddetin şekli değişti belki de ama asla hayatımızdan gitmedi. Sıralamamız gereken bir şey varsa o da kadınların her yıl olduğu gibi meydanları boş bırakmadığıdır. Cumartesi Anneleri sokaklara tekrar mücadeleyi taşıdı, erkek devlet şiddetini çok iyi bilen annelerimiz bize umut oldular bu yıl. Flormar’da bize direnişin güzelleştirdiğini öğreten kadınlar ardından başlayacak olan birçok greve emsal oldu, işçi grevlerinin yolunu açtı. İranlı kadınlar Çarşambalarımızı beyaza boyadı. Kadınlar bu yılı bir yandan “Beyaz Çarşamba” ile başlayan, zorunlu başörtüsü kanununa karşı özgürlükleri için sokaklarda direnişlerle ve bu yüzden tutuklanarak geçirdi bir yandan da “tecavüze karşı geldiği” ve “politika ile uğraştığı” için idam edildi. Zeynep Sekaanvand, şiddet gördüğü kocasını öldürdüğü için infaz edildi. Arjantinli kadınlar Senato’nun 14 haftaya kadar kürtaja izin veren yasayı reddetmesinin ardından sokaklarda şiddeti örgütleyerek tüm dünya kadınlarına ilham oldular. Ünlü bir kadın sevgilisinden şiddet gördüğünü ve buna karşı dik duracağını televizyon ekranlarından birçok kadına göstermeye çalıştı, dizi setlerinde kadınlar uğradıkları tacizi artık saklamamayı seçti. Hayatın her alanında direnen kadınlar olarak aslında bu yıl gördük ki en umutsuz, en karanlık, en sessiz anları tersine çevirebiliyoruz ve birlikte çok daha güçlüyüz.
Öldürülmeyi, tacize ve tecavüze uğramayı, şiddete uğramayı, tüm bunlara sessiz kalmak zorunda bırakılmayı, faşizmin gerici baskılarına uğramayı ve özgürlüklerini kaybetmeyi hiçbir kadın kendisi için hak etmiyorsa buna verilecek en büyük cevap dayanışma ve mücadeledir. Hiçbir erkeğin, ailenin, patriyarkanın ve onun dayanağı olan kapitalizmin hayatımıza, emeğimize, bedenimize dokunmasına izin vermeyelim. Yalnız biz birbirimizin sesini duyarız, ancak biz birbirimizin acısını gerçekten yaşarız. Ve ancak biz birlikte değiştirebiliriz. Değiştirmek ancak birlikte mümkün, direnişle mümkün!
Yaşadıklarımızı tersi yönüne çevirebilecek olan güce sahibiz. Sloganımız kadın cinayetlerine karşı sokağa çıkan on binlerce Arjantinli kadının dediği gibi “Ni Una Minos”, “Bir Kişi Daha Eksilmeyelim” olsun. Yanımızda Eylemimiz, Asiyemiz, Özgemiz; sosyalizm ve kadın kurtuluş mücadelesinde kaybettiğimiz kız kardeşlerimizin kararlılığı ve inadı olsun.
Kadın Komünarlar Birliği ve Kadın Özgürlük Gücü olarak Kelebeklerin bize bıraktığı bayrağı taşımak ve kadınların kurtuluşu için aldığımız her nefesi hakkıyla vermek boynumuzun borcudur.
Mirabellerin açtığı yolda sayısız kelebekleriz artık.
Her kanat çırpışımızda dünyayı sarsacak, uçtuğumuz halde ise erkek egemenliğinin ve kapitalizmin eserini bırakmayacağız!
Yaşasın Kadın Dayanışması!
Kadın Komünarlar Birliği
25.11.2018