Welat Deniz
Kapitalizmin yapısal krizi Arap coğrafyasını da vurdu. Buna, gerici despotik faşist diktatörlüklerin özgürlük düşmanı politikaları da eklendi. Arap devrimler sürecinin temel öznesi kadınlar, işçiler, emekçiler, gençler, küçük esnaf ve işsizlerdi. Özgürlük istedirler. İnsanca yaşamak istedirler. Bütün talepler katliamlarla bastırılmaya çalışıldı ama engellenemedi. Biriken öfke diktatörlerin saraylarını yıktı. Bazıları taktik manevralar yaparak iktidarlarını uzatmaya çalıştı. Rojava devrimi de Arap devrimler sürecinin bir parçası, bir bileşeni, bir öznesi olarak Kürt Ulusa Özgürlük Hareketi’nin önderliğinde harekete geçti. Suriye sömürgeciliğinin boyunduruğunu parçaladı. Arap coğrafyasında diktatörleri deviren halk devrimci, demokratik, hakçı iktidarlar kuramadı. Rojava devrimi bu anlamıyla Arap devrimler sürecinin en ileri mevzisi oldu; sömürgeciliği parçalamakla kalmadı hakçı, kadın yanlı bir devrim gerçekleştirdi. Rojava devriminin bu karakterinden dolayı, Kürt ulusunun en büyük düşmanı sömürgeci faşist Türk devletini devrimi ezmeye yöneltti.
Türk devleti Rojava devrimini ezmek, Kürtlere yeni soykırımlar uygulamak için politik İslamcı faşist örgütlerle her türlü ilişki ve işbirliği geliştirdi. AKP’nin ve özel olarak da Erdoğan diktatörünün bu selefi örgütlerle kan bağı-birliği taktik olmaktan öte ideolojik, politik ve örgütseldir. Bundandır ki İhvan’dan tutalım, El Kaide, El Nusra, IŞİD, Ahrar ul Şam, ÖSO ve dünyanın her tarafındaki politik İslami faşist selefi örgütlerin hamiliğini yapmaktadır.
TÜRK DEVLETİ VE IŞİD İLİŞKİSİNİN İDEOLOJİK POLİTİK NEDENLERİ
Saray diktatörü Erdoğan Suriye’de iç savaş başladığında haftalar sonra Emevi camiinde namaz kılacağını sanıyordu. 5 Eylül 2012 de “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız”. Ahmet Davutoğlu’da 24 ağustos 2012 tarihinde Suriye için “Bu süreci artık yıllarla değil, aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekir” demişti. Yedi yılın sonunda Emevi caminde namaz kılmaktan, üç saate Şam’a giderizden Esad’la geçiş sürecine gelinde.
Aynı zamanda bu selefi faşist örgütler Türk devletinin ve AKP’nin Neo Osmanlı hayallerini gerçekleştirme amaçlı da kullanıldı ve halen de kullanılmaya devam etmekte. AKP’nin politik İslamcı faşist örgütlerle geliştirdiği ilişkinin ağırlık noktalarından birisini budur.
Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin ezilmesi, Kürt ulusunun imha ve asimilasyonu sömürgeci faşist Türk devletinin stratejik hedefidir. Bu hedefi göz ardı eden her değerlendirmenin yanılgılı sonuçlar çıkartması kaçınılmaz olur.
KÜRT VE ÖZGÜRLÜK DÜŞMANI İTTİFAK HAREKETE GEÇİYOR
Öncelikle şunu vurgulamakta fayda var: Faşist Türk devleti Kuzey Kürdistan’da Hizbullah vb birçok örgütle Kürt ulusal özgülük mücadelesini bastırmak için en alçakça yöntemlere başvurdu. IŞİD’i aratmayacak katliamlar, soykırımlar gerçekleştirdiler. Sömürgeci Türk devletinin Rojava’ya yaklaşımı Bakur’daki stratejisinin devamıdır.
2011 den itibaren politik İslamcı faşist AKP’nin toplumsal tabanını gittikçe gerilemeye başladı. AKP ve faşist Türk devleti, Kürt ulusunun özgülük mücadelesini ve onun öncü kadrolarını ezmek için, katliamları, tutuklamaları, gözaltı ve işkenceleri alabildiğinde yoğunlaştırdı, diğer taraftan politik İslamcı faşist IŞİD’i devreye soktu. Mayıs 2015 ‘de HDP’nin Adana ve Mersin bürolarına, 5 Haziran 2015’te HDP’nin Amed’deki mitingine, Ağustos 2016’da Antep’teki Kürt düğününe saldırarak katliam gerçekleştirildi. Bu saldırılarda onlarca insanımız katledildi yüzlercesi yaralandı. Amaç yine belliydi? Kürt ulusunun örgütlülüğünü dağıtmak, kırmak, korku ve panik yaratarak yenilgiyi dayatmak.
HDP 7 Haziran 2015 seçimlerinde çok önemli bir başarı sağladı. Yüzde 13’ün üzerinde bir oy ve 80 milletvekili çıkarıldı. AKP’nin tek başına iktidar olma, 400 milletvekili çıkarma ve diktatör Erdoğan’ın başkanlığa giden hayallerine baltayı vurdu. Barış süreciyle HDP’yi eriteceğini sanan AKP’nin maskesini düşürdü. Diktatör Erdoğan, Seçim öncesi hedeflerine ulaşmamaları halinde b ve c planlarının oluğunu ve bunların devreye sokulacağını ilan etmişti zaten. HDP’nin 5 Haziran 2015 mitingine bombalı saldırılar gerçekleştirerek seçimlerden sonra da ne yapacağını hatırlatıyordu Kürtlere, devrimci ve demokratik güçlere. Yenilgi tahminlerinden de ağır olunca Hızla makas değiştiren AKP halklarımız kaşı savaşı yeniden deveye soktu ve politik İslamcı faşist örgütlerle birlikte katliamlar ardı sıra geldi.
Sosyalist Gençlik Derneği Federasyon’lu(SGDF) gençlerin Kobani için gerçekleştirdikleri ’’Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz’’ kampanyasına 20 temmuz 2015’de Suruç Amara Kültür merkezinde alçakça saldırarak katliam yaptı. 33 devrimci katledildi yüzden fazlası yaralandı. 10 aralık 2015’de Ankara’da‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne saldırarak yine katliam gerçekleştirdi. Aralarında çocukların da olduğu 103 kişi katledildi yüzlercesi yaralandı. Tıpkı Suruç katliamında olduğu gibi ölülerin ve yaralıların üzerin su ve biber gazı sıkıldı, yaralıların zamanında hastaneye yetiştirilmesi engellendi. QSD güçlerinin yakaladığı IŞİD’lilerin itiraflarında Suruç katliamının AKP, MİT ve IŞİD ortaklığında gerçekleştiği bir kez daha görüldü. Savaş hükümeti AKP öyle pervasızlaştı ki yaptıklarını açıkça savundu. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu 10 Ekim katliamından sonra oylarının arttığını söyledi mesela. Aynı dönemde 24 Temmuz’da da Medya Savunma Alanları’na yönelik yoğun bombardıman başlatılarak savaş topyekun hale getirildi.
IŞİD VE DİĞER ÖRGÜTLERİN TÜRKİYE’DE ÖRGÜTLENMESİ
AKP kendisiyle aynı ideolojik mayadan beslenen IŞİD, EL Nusra(HTŞ), ÖSO, Ahrar ul Şam, İslami Cephe (Ceyşül İslam, Ahrar-uş Şam ve Ensar-ul Şamın da içinde olduğu bir örgüttür) gibi politik İslami faşist örgütleri tüm olanaklarıyla desteklemiştir.
IŞİD: AKP-Türk Devleti’nin özellikle Rojava devrimini ezmek için işbirliği yaptığı örgüttür. Rojava Devrimi’nin kalbi Kobane’ye Türk devletiyle birlikte saldırmış, aylar süren kuşatmada binlerce insan katledilmiş, şehir harabeye dönmüştür. Böylesine ağır bir kuşatmaya ve saldırıya rağmen YPG-YPJ, devrimciler, komünistler, enternasyonalistler AKP-IŞİD kuşatmasını destansı bir direnişle yarmış, diktatör Erdoğan’ın ettiği lafı (Kobani düştü düşecek) kursağında bırakmıştır. Rojava devimi karşısında IŞİD’le kurduğu ittifaktan sonuç alamayınca bu sefer Türkiye ve Bakur Kürdistan’da bu faşist örgütleri deveye sokmuştur. Bu faşist örgütler askeri, lojistik, barınma, sağlık, eğitim, örgütlenme dahil her konuda sınırsız bir biçimde desteklenmiştir. MİT tırlarının nereye ve kime gittiğini bilmeyen yoktur.
QSD’nin (Demokratik Suriye Güçleri)’ Deyrizor’da yakaldığı ‘Ebu Ubeyde’ kod isimli İlyas Aydın Türk Devti ve MİT’iyle geliştirdikleri bütün ilişki ağını itiraf etmiştir. İlyas Aydın’nın itirafları arasında: MİT ile toplantılar yaptıkları, Suruç ve Ankara katliamlarını konuştukları, Mektebil Türki (Türkiye Masası) adında bir birimin olduğu ve MİT’in bu birimden haberdar oluğu da vardır. Yine, “Bütün patlayıcılar, kimyasal maddeler, yaralıların tedavisi başta olmak üzere her şeyi Türkiye kapısı üzerinde yapıyoruz.” dediği, 2015’deki çözüm süresinin bitmesi için AKP’nin yaptıkları eylemlere (katliamlara) göz yumduğu da ifadeleri arasındadır.
Sömürgeci faşist Türk devleti IŞİD’lilerin geçişleri, silah ve cephanelerinin çok büyük bir bölümü Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a aktarıldı. IŞİD’liler Türkiye’de tedavi edildi ve bunlar belgelendi. Suriye ve Irak’a en güvenli geçiş yerleri yine Türkiye üzerinden yapılmaktaydı. Dünyanın her tarafından gelen yabancı politik İslamcı faşistler Kilis, Elbeyli, Urfa, Akçakale ağrılıklı olmak üzere engelsiz geçiş olanağı sağladı Türk devleti.
Türk devleti IŞİD’in en önemli petrol tedarikçisiydi aynı zamanda. IŞİD petrol satışından tutalım, fidye, tarihi eser kaçakçılığı, bağış toplamam vb her türlü faaliyetini Türkiye’de serbestçe yapmaktaydı.
Ahrar ul Şam: Türkiye’nin en çok desteklediği örgütlerden birisidir. Türk devleti bu örgüte silah, lojistik, sağlık da dahil her türlü desteği sunmuştur. Bu örgüt ağırlıklı olarak Rojava Devrimi’nin ezilmesi için kullanılmıştır. Afrin işgalinde de en çok yer alan örgütlerden birisidir.
El Nursa: Bu örgüte de sınırsız destek vermiştir hala da vermeye devam etmektedir. El Nursa El Kaide’nin Suriye koludur. Türk devletiyle birlikte Rojava devrimine karşı sayısız saldırı, işgal gerçekleştirmiştir. Rojava Devrimi’nin kaderini belirleyen Serêkaniyê savaşı bunlardan birisidir. Serêkaniyê ‘ye Türk devletiyle birlikte saldıran El Nursa bu savaşta en büyük yenilgisini almıştır. IŞİD için Kobani yenilgisi ne ise El Nursa için Serêkaniyê yenilgisi de odur. Rojava devriminin kaderini değiştiren savaşların en önemlilerinden birisidir Serêkaniyê zaferi; El Nursa ve Tük devletine karşı kazanılmış bir zaferdir. El Nursa IŞİD’i aratmayan katliamlar yapmıştır. Bu katliamlardan dolayı dünyada lanetlenen bir örgüt durumuna düştüğü için isim değiştirerek Heyet Tahrir Şam adını almıştır. Saray diktatörü El Nusra’yı bütün platformlarda açıktan desteklemiştir. Şimdi İdlib bu örgütün elindedir ve Türk devletiyle birlikte hareket etmeye devam etmektedir.
İslami Cephe: Ceyşül İslam, Ahrar-uş Şam ve Ensar-ul Şam gibi grupların da içinde yer aldığı bir örgüttür. Genel olarak Hatay, El Bab ve çevresinde örgütlenmiş ve Türkiye’yle birlikte çalışmaktadır. İslami Cephe aynı zamanda Türk devletinin doğrudan tetikçiliğini yapan örgütlerden Tevhit Tugayları, Ceyşül Muhacirin ve El-Ensar, Cephetül Asala ve Tenmiye, Nureddin Zengi Tugayıyla da ortak çalışmaktadır. Bu örgütler bugün Afrin’in işgalinde, yağmalanmasında, yapılan katliamlarda birinci dereceden sorumlu olan örgütlerdir.
ÖSO: Şu anda Cerablus, El Bab bu çetenin işgali altındadır. Bu örgütte de Türk devleti her türlü desteği sınırsızca sağlamıştır. Öyleki bu çeteler yer yer Türk askerinin üniformasını giyerek operasyonlara katılmıştır.
Sömürgeci faşist Türk devleti Kürt halkına, devrimci ve demokratik güçlere karışı her türlü silahı kullanarak kokuşmuş, yozlaşmış, çürümüş kapitalist sitemlerini ve devletlerini korumak, ömrünü uzatmak için her yola başvurmaktadır. Politik İslamcı faşist örgütler bu amaç doğrultusunda son yıllarda özellikle AKP-MHP ile birlikte çok daha fazla kullanılmıştır. Faşist Türk devleti kontrgerilla cumhuriyeti olduğunu böylece bir kez daha kanıtlamışlardır.
Saray diktatörünü, onların kokuşmuş kontrgerilla cumhuriyetlerini Rojava devriminin izinden giderek yıkmak tek yoldur. Halklar, işçiler-emekçiler, kadınlar, gençler birleşik devrim ruhuyla (ki bunu Kobani’de gördük) AKP-MHP faşizmine, Türk devletinin sömürgeciliğine ve işgalciliğine karşı mücadeleyi yükseltmelidir.
Sömürgeci faşist işgalci Türk devletine karşı eşitlik, özgürlük ve onur mücadelemizi yükseltme ve faşizme geçit vermememe zamanıdır şimdi. AKP-MHP-TC ve onların bütün politik İslamcı faşist örgütlerini Kobani’de yendiğimiz gibi Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de de yeneceğiz.