Sonbahar mevsimi hep hafızalarda canlılığını ve sıcaklığını giderek yitiren, doğanın yeşilliğinden giderek sararıp esen serin rüzgarlara kendini bırakıp, savrulan ağaç yapraklarının görüntüsüne bırakırken; yavaş yavaş sabahların o serin havasını giderek sert bir soğuk ortama bırakarak, ellerimizi ovuşturup, burun ve kulaklarımızı ısıtmaya çalışıp, sağdan soldan bulduğumuz parkelere daha da sıkıca sarıldığımız ya da yağan yağmurun toprakta yaydığı tarihi toplumsal doğanın özü olan o kokuyu, içimize çektiğimiz bir anılar kesitiyle dolarız. Yazdan kopup kışa girmenin bir telaşı ve yaşanacak ayrılıkların ağır hüznü yüreğimize çöker.
Aylardan Ekim, TC devletinin televizyonları büyük bir marifet ve müjdeymiş gibi, eski padişah fermanlarını okuyan o tellallardan daha kötü, kara haberler yayınlamaya başlar. İnsan vurmayı, yok etmeyi, başlarına ödül koymayı, listeler oluşturarak toplulukları parçalamayı kendilerine meslek edinenler iş başında. Söz konusu bu televizyonların haberleri, aydınlatmıyor, karartıyor! Hepsi yaşamlara, yeniliklere son verme aracına dönüşmüş! Oysa tüm araçların; insanlık toplumuna iyiyi, doğruyu, güzeli muştulasın, hizmet etsin diye yaratılmasına rağmen, kesintisiz 26 yıllık bir dağ keşifçisini, yıldızını, 21. yüzyılın filozofunu katletmenin reklamını yapıyor, bununla övünüyorlar! Çeyrek asırlık çınarın, dağ aslanının devrilişinin, katledilmesinin iyi güzel yanı olabilir mi? Kaybedilen; ulusal, tarihsel, büyük bir toplumsal değer, tüketilen çok kıymetli bir kaynak ve servet… Yıldızları yok etmekle mümkün müdür ki gökyüzü güzelleşsin?
Alevi, yurtsever, sol, demokratik görüş ve kültürün ağır bastığı Maraş Elbistanlı bir ailede yetişti. En son okuduğu hukuk fakültesini yarıda bırakan İbrahim Çoban arkadaş, 93 yılının o sıcak yazında Dersim’in dağlarında adını Atakan koydu.
Her ne kadar ailesini gıyabında tanısam da onunla yaptığımız koyu, yer yer esprili sohbetlerde ailenin onun kişiliğinde, şekillenmesinde ve kültürel temellerini atmada ne kadar etkili olduğunu, tüm yansımalarıyla yakından görebildim. İçimizde şehit düşen kız kardeşinden, siyaset içinde, zindanda olan kardeşine kadar; renkli, entelektüel, mücadeleci, ilkeli, kültürlü, geleneklerine, ahlaki değerlerine sahip olmalarından dolayı, insanı ne mutlu ki böyle bir ailemiz var demeye götürüyor. Bir gün bu aileyi görüp, kucaklayıp Atakan’ın kokusunu içime doyasıya çekeceğim, o günü yakınlaştırmak için daha bir gayret ve enerjiyle devrim yolunun taşlarını daha sığ ve seri döşemeye çalışacağım.
Sıcak pratiğin içerisinde pişti
93 yılının ortalarında Dersim’in Mazgirt ilçesi kırsalında adımını gerilla saflarına attı. Felat arkadaşın birliğinde pratik yürüttü. Gerilladaki ilk şekillenmesine burada kavuştu. Benim de eğitimimde ve pratikleşmemde ilk katkıları olan şehit Felat ve H.Munzur arkadaşın komutasında çetin, hareketli bir sonbahar ve kış pratiği yaşayacaktı. Uzun yıllardır Dersim’de kışın üstlenmeye girmeden, hareketli eylemler için dışarıda kalan güç kalmamıştı. Küçük birim veya gruplar halinde planlı ya da zorunlu hareketler olmuştu. Ancak 93’ün sonbaharına geldiğimizde, 600’ü aşan bir gerilla sayısıyla Dersim Eyaleti kış kamplarına, üstlenme alanlarına çekilecekti. Dışarıda özellikle de Dersim şehir merkezi çevresinde, bir güç bırakılacaktı. Böylelikle hem düşman takip edilecek, olası düşman hareketlenmelerine yönelik eylemler yapılacaktı hem de gücün kendi güvenliğini sağlayacak tarzda, bir birliğin bırakılması kararı, riskleri ve kışın zorlukları da göz önüne alınarak kararlaştırılmıştı. Bu hafif birlikte kalmaya seçilenlerden biri de yeni olmasına rağmen, arkadaşlara güven veren ve erkenden kendini gösteren Atakan arkadaştı. Kış boyu üç çatışmaya girmişlerdi. Mazgirt’in Xıran alanı ve Kırmızı Dağ’daki bu birliğin çatışmaları Dersim halkının dilinde bir destana dönüşmüştü. Darbeler yiyen düşman, bu çatışmalarda uçak kullanıp gücünü geri çekmişti. Kırmızı Dağ’daki çatışmada arkadaşların noktada bıraktıkları iki çanta düşmanın eline geçmiş, sonraki saatlerde arkadaşlar saldırarak düşmanın üstünden silah ve çanta kaldırmışlardı. Bu çantalara baktıklarında kendi çantaları olduğunu anlayınca, bizden daha fazla şaşırmışlardı. Kış çatışmalarında uçak saldırısından dolayı iki arkadaş, yeni katılan partizan arkadaş (Ahmet Tetik) ve Pertekli Aslan arkadaşlar şehit düşmüşlerdi. Atakan arkadaş, kışın o zorlu ama sıcak pratiğin içerisinde pişmişti.
Yoldaşını koruyan kollayan bir yiğitti
94 yılı gibi hengâmeli, yönetime müdahalenin ve değişiminin yaşandığı bir süreçte, Atakan arkadaş Doğu cephesi dediğimiz alanda pratik yürüttükten sonra Dersim’in batı cephesinde, Aliboğazı alanında kış üstlenmesine gelmişlerdi. Köylerin boşaltıldığı üst üste operasyonların yoğun yaşandığı, yine bölüklerimizin birbiri ardına düşman tepelerine saldırarak ele geçirdiği birçok yerde silah kaldırdıkları ve düşmanın arazideki küçük karakollarını boşalttığı bir yılın sonunda kamplara giriliyordu. Artık Dersim sahasına Zeki (Şemdin Sakık) bakıyordu. Eyalet komutanı Zeynel arkadaş şehit düşmüştü, yerine bakan Jêhat (Erdal Gedik) arkadaş da kış kampı hazırlıkları aşamasında girdikleri çatışma sonucu ilkin yaralanmış, daha sonra da şehit düşmüştü. Aliboğazı’nda 400 civarında arkadaşla araziyi tutarak üslenmeye geçmiştik. Parmaksız Zeki’nin çeteci, işbirlikçi çizgisini, tasfiyeciliğinin teorik temellerini oluşturmaya çalıştığı bir kıştı. Düşmanın kıramadığı gerilla iradesini çeşitli ince oyunlarla, çetrefilli yaklaşımlarla buradaki örgüt, kadro ve komutasını kendine bağlamanın, Önderlikten ve partiden uzaklaştırmanın planlarını, uygulamanın test alanına dönüştürmüştü. Kendisine karşı çıkan öncü komutadaki arkadaşları da, “devrik generaller” dediği bir birlikte toplayarak yapıdan ve imkânlardan tecrit ederek, kendini hâkim kılmaya çalışıyordu. Atakan arkadaşla ilk tanışmamız işte böylesi bir süreçte gelişti. İçimizde en yeni olan arkadaştı. Böyle bir pratiğin altından çıkıp, çıkamayacağını tartışıyorduk. Ancak o çok kısa bir sürede kendini tüm arkadaşların güven duyduğu biri haline getirmesini bildi. Bunu kendi bilinci, iradesi ve çabalarıyla başarabildi. Bize ayak uyduramaz, yapamaz dediğimiz Atakan arkadaş; olgunluğu, paylaşımcılığı ve erken öğrenme kabiliyetiyle, birliğin sıcak ve ağır koşullarına uyum sağlamıştı. “Şemo’nun yaptıkları pişmiş tavuğun başına bile gelmemiştir” denilen hareketli birlik pratiğinde, o kışın tüm, açlık, soğuk, riskli askeri manevralara, eylemlere kadar, ayakta kalmak ancak büyük irade ve örgüte büyük bir bağlılığın olması sonucu olabilirdi. Romanlara konu olacak bu büyük dış ve iç saldırının yoğunlaştığı kışı atlatmak her yiğidin harcı değildi. O sadece kendini değil, yanındaki yoldaşlarını da koruyan, kollayan bir yiğit olmayı başarmıştı. Kış kamplarını bırakıp Aliboğazı’nda bir aya yakın süren çatışmalardan Şemo’nun gücünü bırakarak, bir kişiyle kaçtığı bu operasyonlarda, o geride kalan arkadaşları toplamış sağlam bir şekilde bir grup arkadaşla düşmanın arkasına geçmeyi başarmıştı. Kırktan fazla şehit verdiğimiz bu süreçte, şehitlerin defnedilmesinde ve arazide yaralı kalan arkadaşları toparlayan grupta çok aktif bir rol oynamıştı.
Önderliği özde yaşıyordu
95 yılının yazında Güney alanına, oradan da Önderlik sahasına eğitim görmeye gitmişti. Bir sonraki yılda tekrardan Dersim Eyaleti’ne dönmüştü. Önderliğin vermiş olduğu eğitimler kişiliğinde daha olgun, daha örgütsel ve düşüncede net, derinlikli hesaplayan özellikleri belirginleştirmişti. Önderlikle tanışmanın, onun bulunduğu zeminde kalmanın yetkisel vb. tasaruflarıyla kendini yaşatan biri pozisyonunda olmadı hiçbir zaman. Böyle bir şeye asla tenezzül etmedi. O, Önderliği bire bir yaşayan bir duruşu esas aldı her zaman. Önderliği taklit eden bir değişimden ziyade, özde yaşayan bir pratikleşmeyi esas aldı.
Dersim’den Güneye geçmek; bu yürüyüş; onca operasyon, çatışma, riskli ovalarda kalmadan tutalım, erzaksızlığa ve daha saymakla bitiremeyeceğim başlı başına macera demektir. Destansı konularla dolu efsanevi kişilerle geçirmek demektir. Hele Güney’den Önderlik sahasına yürümek, orda Önderlikle aylarca aynı ortamı paylaşıp aynı mekânda aynı havayı teneffüs etmek; her bir gün, diğer günden heyecanlı, yenilikçi, coşkulu, zihinde fırtınanın estiği zaman dilimleri kendi başına romanlık durumlardır ve Atakan arkadaş bütün bunları dolu dolu yaşamıştır.
Gelişi sevinç yaratmıştı
97 yılında eyaletin batı cephesinde tekrardan karşılaştık. Eyalette Zilan arkadaşın eyleminin ve duruşunun sonucu toparlanma yaşanmış oradan alınan güçle ilk kez Karadeniz sahasına açılmış, güzel eylemsellikler geliştirmiştik. Biz Karadeniz gücü olarak Erzincan’da üstlenip gücümüzü korurken, eyalet ve cephe karargâhı ve şehit Diyar’ın bölüğü, kamplarda darbe yemiş, eyalet sıkıntılı günler yaşıyordu. 97 baharında eyalete yeni gelen arkadaşları sorduğumuzda, bizim Atakan arkadaşta var demeleri, herkesin duyduğu sevinç hemen gözlerine yansımıştı. Buraları bilen arkadaşların olması onlara daha çok sorumluluk görev ve rol biçilmesini de beraberinde getiriyordu. Koşuşturmalı, yoğun çatışma ve eylemselliklerin geliştiği bir pratiği yürütmüş, sonra da bir dönem Hozat bölgesine bakmıştı.
Kışın çantası hep sırtındaydı
Eyalette Türkiye solundan arkadaşlarla ilişkilenmede sorumlu olmuş, dayanışma ve destek anlamında güç birlikteliğini, iyi ilişkileri ve üslubuyla sağlamış, ortak eylemler geliştirmişti. Türkiye solundaki arkadaşlarla tartışma ortak paydalarda çelişkileri çözme ve birlikte planlama ve örgütlemelere gitmede kendine has duruşuyla Atakan arkadaş onları da etkilemişti. O yıl birçok operasyon, pusu ve çatışmaların içinde şansının yaver gitmesiyle, filmlere konu olacak tarzda düşmanın içinden çıkmasını ve onlara darbe vurmasını bilmişti. Düşman 97 sonbaharı ve kışında da operasyonlarını sürdürdü. Eyalet karargâhında o, takım komutanımız olarak bize öncülük eder pozisyona gelmişti. Bahara kadar her ayın hemen hemen 10-12’si arası bulunduğumuz araziye operasyon oluyor ve gün boyu çatışmadan sonra gece pratik, karın içinde geçici yaptığımız kampları iz bırakmadan terk edip, su su düşman pusu ve çemberlerini aşarak çıkıyorduk. Kışın soğuk, açlık ve tüm zorluklarını pratik yaratıcı zekâsının öngörüleriyle atlatıp, günü sohbet ve esprileriyle moralli, coşkulu sonlandırmasını biliyordu. Kışın çantası sürekli sırtında karın içinde en önde bize yol açmada ve her arkadaşın yüreğinde derin bir hayranlık ve saygı kazanmaktaydı.
Zor anların ve dönemlerin yoldaşıydı.
97 yılında düşman uçar birliklerle birlikte, arazi hâkimiyeti ve köyleri kontrol altına almak için Dersim alanına gece termalli, 100’e yakın tank getirmişti. Bunlar kimi yerlerde kayıplarımıza neden olmuş ve hareket kabiliyetimizi de yer yer zorluyordu. Atakan arkadaş köylülere yaptığı propaganda ve örgütleme ile çok sayıda 50 kg ağırlığında patlamamış obüs ve havan toplarının güllelerini getirmişti. Bunu nasıl yaptığını sorduğumuzda “obüslere 500 mark, havanlara 100 mark vereceğimi söyledim” dediğinde şaşırmıştık. Gerçekten de köylüler, çobanlar arazide dağ taş demeden bize obüs ve havan gülleleri arıyordu. Bu obüsleri daha sonra şehit İsa ve şehit İbrahim arkadaşlar planlayarak, Ovacık alanında 4 tankın dibinde patlatıp düşmana tanklarını mezar yapmasını bilmiş ve şehit İbrahim, bir tankı ele geçirmesini sağlayan eylemi geliştirmişti. Bir diğer eylemde binlerce sivilin gözü önünde bu tankı havaya uçurmuş, kapkara asfaltı düşmanın kanıyla kırmızıya boyamışlardı. Yine Ovacık ovasında gündüz köy görevine giderken düşmanın hem kara hem de panzer pususuna düşmüş orda soğukkanlı bir şekilde düşmanı grubun üzerine gitmesini engellemişti. Atakan arkadaş, yanındaki ata binerek, arkadaşların ters istikametine doğru dört nala sürmüş, mermiler içinde tüm panzer ve düşman gücünü üzerine çekmiş ve daha sonra atıyla sağlam bir şekilde arkadaşlara ulaşmıştı. Böylelikle süvarilikte de iyi bir binici olduğunu göstermişti. Panzerler ve mermiler ona yetişmemişti. Hem arkadaşlarını hem atın sahibi olan köylüyü ve kendisini kurtarmıştı. Zor anların ve dönemlerin yoldaşıydı.
Sorunları çözme ustasıydı
98 yılında eyalet yönetiminde değişiklik olacaktı. Şehit İsa Önderlik sahasına çağrılmış. Eyaletin başına Kazım arkadaş gelmişti. Kendisiyle şehit Alişer Koçgiri ve bir grup arkadaşla gelmişti . Devir teslimlerde belli bir gerginlik yaşanıyordu. Atakan arkadaş tüm yönetim toplantılarında örgütsel olgunluk ve politik değerlendirmeleriyle eleştiri alan ya da daralan arkadaşlara kavratıcı, açımlayıcı üslubuyla bu süreci ve değişimi anlatarak normal geçişin olmasının zeminini sağlıyordu. Sorunları ve krizleri çözme, aştırtma ustasıydı o.
İnsanın duygularını paylaşacağı bir yoldaştı
Önderlik sahasından Dersim Eyaleti’ne gelmek için Erzurum’da şehit düşen yoldaşım abim Serkan’ın şehit ilanını bana söylediklerinde acılarıma ortak olup paylaşan olmuştu. Tutamadığım gözyaşlarımın akmasını söyleyip hiçbir zaman unutmamam gerektiğini belirtmişti. Yüreklerdeki duygu seline kanal olmuş, yön vermişti. Hemencecik de metanetini ve sağduyusunu derinlikli içten hissetmiştim. İnsanın düşüncelerini de duygularını da paylaşabileceği bir yoldaştı.
Zihinsel netlik ve politik öngörü sahibiydi
98 yazında Ovacık’ın Aktaş mıntıkasında Mamles ormanlarında son bir futbol maçı yaparak o yıl onunla birlikte yürüttüğüm pratiğe bir virgül koyarak, biz Önderlik sahasına geçmek için Atakan arkadaş onlarla keyifli, coşkulu olduğu kadar da hüzünlü bir vedalaşmayı yaşamıştık. O, artık 2002 yılına kadar Dersim’in birçok alanında hengameli, olağanüstü süreçleri ve yılları yaşayacaktı. Önderliğe komplonun olduğu ve Güneye geri çekilmenin başladığı, zihinlerde allak bullak olan dönemde, ondaki zihinsel netlik ve siyasal politik öngörüler sayesinde bulunduğu alanda, sorumluluğunu üstlendiği güçleri korumuş iyi bir eğitimden geçirerek, grubunu sağlam bir şekilde Güneye, Xinere alanına yetiştirmesini bilmişti.
Önderliğin düşünce ve dilinde hakimdi
Xinere’de yeniden yapılanma ve stratejik değişim dönüşüm sürecinde kurulan Mazlum Doğan kadro okullarının Türkçe kış devresine yarıdan itibaren katılmışlardı. Yazın geldiğim bu okulda tecrübeli birikimli bir kurul üyesi olarak, yönetimde, okulda ve tüm eğitim işlerinin örgütlendirilmesinde büyük bir destek olmuştu. 150 civarında bir kadro grubuna hakim olmak ve doğru yön verme noktasında ilgilenmede en aktiflerimizden biri oldu. Eğitimde Önderliğin Atina ve AİHM savunmalarını paradigmasal bakış açısındaki yenilikleri stratejik değişimin ne anlama geldiğini çerçeve ve yeni ölçü ve ilkelerini saatlerce Önderlik diliyle anlatmada ve kavratmada herkese kendini dinletmesini bilmişti Atakan arkadaş. Entellektüel bilgi düzeyiyle herkesi mest ederdi. Dili dar değil, netti. Çerçevesi dogmatik değil, bilimsel mantıklı ve geniş ufuklu olurdu. Çok hızlı Önderliği kavrıyor, sosyolojik ve felsefik yeni toplumsal tarihi yorumlaması zihinsel kalıplarımızı kırıp, yeni netliklerle birlikte düşünmeye, araştırmaya iter, büyük bir merakla öğrenme, yeni bir keşif yapma mutluluğu içimizi sarardı. Önderliğin düşünce ve dilinde hakimdi. Yoğunlaştığında Önderlik konuşurdu adeta onun dilinde. Tarihi tekrar yorumlaması ezber ve düz değil, toplum ayaklanır, konuşur onla yeniden canlanırdı.
Turnuvalar organize ederdi
Binlerce arkadaşın bulunduğu Xinere alanında Ş.Şerif şehitliğinin önündeki meydanda güçlerimizden futbol takımları oluşturulmuş bir spor turnuvası etkinliği düzenlenmesine şehit Sidar arkadaşla en çok organize edilmesine el ayak olmuştu. Kendisi de takım kaptanlığı yaptığı devremizin ekibinde hem oynuyor hem teknik direktörlük yapıyor hem de izleyen tüm taraftarı aralarda baş amigocu gibi örgütleyip büyük bir coşku ve hayranlıkla renk katıyordu turnuvaya. O heyecan ve moralle, karşı rakiplerin taraftarlarını bile kendi saflarına çekmiş, turnuva sonunda takımı üçüncü olsa da binlerce arkadaşın gönlündeki şampiyonluk tahtına yerleşmesini bilmişti.
Tasfiyecilere karşı dik durdu
2003 yılında Kandil, Dola Kokê vadisinde gerçekleştirilen genişletilmiş Parti Meclisi toplantısında reformcu tasfiyeci bir grubun örgüt yönetimini giderek ele geçirdiğini görmüş, Şehit Erdal arkadaş gibi devrimci bir tutumla insanları kırıp dağıtmadan, onları kaçırtmadan, doğru Önderlik militan ölçü ve bakış açısını oturtmada, kafalardaki ölçü ve ilke muğlaklığını gidermek için gece gündüz çabalamıştır. Tasfiyecilere karşı pes edip kendini köşeye çekme yerine sakin, sade, saatlerce incelikli politik entellektüel birikimiyle arkadaşlara hakikati kavratıp doğru katılmalarını sağlama mücadelesini vermesini ve insanların partiden kopuşun önünü almaya çabalayanlardan biri de hiç şüphesiz Atakan arkadaş olmuştu.
En son Alevilik gerçeği üzerinde yoğunlaşıyordu
2007 yılına kadar KCK Yürütme Konseyi Üyeliğine seçilerek Türkiye sahası çalışmalarına bakarak, siyasette ahlaki-politik ulusal ölçüleri geliştirmeye çalışırken, kitle örgütlülüğü ve bireyin bilinçli özgür iradesinin açığa çıkması için de çabaları çok oldu. Bu yıllardaki çalışma ve yoğunlaşmalarını kaleme de alarak “Konfederalizm ve Özgür Yurttaş” başlığıyla bir esere de dökmüştü. Önderliğin yeni paradigmasının zeminini oluşturup, örgütleyip pratikleştirmek onda büyük bir heyecan ve moral yaratmıştı. Renkli komple kişiliği bu çalışmalarda 7’den 70’e herkesi etkilemişti. Önderliğin projelerini düşüncelerini hayata geçirmenin, her yönüyle mücadelesini vereni, yaşayanıydı. Son süreçlerde Alevilik gerçeği üzerinde yoğunlaşıp araştırma yapıyordu. Gerçek Alevilik özünün Önderliğin ahlaki politik komünal toplum görüşlerinde sistemleşmesine büyük hayranlık duymuş ve bunu Alevi ve tüm insanlarla paylaşmak ve anlatmak için kitap yazma projesini önüne koymuştu. İnsan-i kamillikten hakikat erdeminde yaşamanın dervişi olmuştu. Sözüyle sazıyla hakikat ışığında yürüyenlerin can dostu Hızır’ın çocuğu olmuştu. Ruhsal dünyasını dizelere döker, sayfa sayfa şiir olarak önümüze sererdi. Nasıldır, iyi midir şiirlerin dediğimizde, yüzünü ve dudaklarını hafifçe kırıştırarak “bilmem” diyen mütevaziliği, yine edebi sanatsal yönünde duygu dünyasının güzelliğini şiir dünyasında da görmek hiç de zor değildi.
O dağların aslanıydı
Kürdistan’ın her bir yeri diğerinden farklı, renkli ve güzel kesitlere sahiptir. Doğal güzelliklerinin yanı sıra tarih ve unutulmaz gerilla anılarıyla doludur bu coğrafya. İşte muhteşem diyebileceğimiz bu alanlardan birisi de Haftanin’dir bence.
2007 baharında HPG’ye tekrardan dönüş yapan Atakan arkadaşla Haftanin’de bir haftalık gezi turumuzun hiç bitmemesini istiyorduk. Hele şehit Roza gillerin grubunda olan şehit Delila, Botan’a geçmeden önce bize verdiği müzik ziyafetiyle resmen ruhumuzu ve yüreğimizi coşturmuştu. Bu süreçte ben Gabar yolunu tutarken, o da kendini Kuzey’e hazırlamak üzere yönetim düzeyinde Mahsum Korkmaz Akademi’sine geçmişti.
Yoldaşlıkta vefanın timsaliydi
Atakan arkadaş, o dönem her ne kadar birkaç yıldır siyasi çalışmalarda olsa da gerilla ortamından kopmamış, bulunduğu yerde hemencecik arkadaşları etrafında toplamasını biliyor, onlarla ilgileniyordu. Arkadaşların buluşma, konuşma, sohbet odağı olmuştu. Zorda, darda olanları kurtarmanın yolunu, yöntemini hep arıyordu. O süreçte elimizdeki imkan ve ilişkilerle Karadeniz eyaletinde yaralı, tek başına kalan Yılmaz arkadaşı kuryelerle, farklı bağlantılarla öyle kendine has şifreler oluşturarak, arkadaşlarla buluşturmuş ve düşmanın özel operasyonunu buradan bile boşa çıkarmasını bilmişti. Yoldaşlıkta vefanın timsaliydi. Sorumlu olmadığı halde kendini hep doğal sorumlu gören biri olduğunu bir kez daha göstermişti.
Üçüncü kez Dersim coğrafyasıyla buluştu
O, Mahsum Korkmaz Akademisi’nde olduğu süreçte ikinci Zap operasyonu gerçekleşmiş ve onların okulundan da iki arkadaş bu direnişe katılarak şehit düşmüştü. 2008 Zap direnişiyle Türk ordusunun bu operasyonu kırılmış, zar zor geri çekilebilmişlerdi. Bu tarihi direnişten sonra büyük bir grup arkadaşla birlikte büyük umutlarla bir defa daha Dersim sahası pratiğine yönelmişti. Issız bucaksız o Serhat zozanlarını aşarak, zor ve sancılı da olsa üçüncü buluşmasını gerçekleştirebilmişti.
Munzur dağının upuzun ve silsile boyunca devam eden o asi tepelerinde gerilla olmak, yemyeşil yaylalarından, bu yaylalardaki maviden siyaha bürünen o birer doğa harikası göllerin içinden geçmek, ay ışığının bile giremediği aygörmez vadisine dalmak, oradan Kani Kask düzlüklerine varmak ve sonra da Dereşora’nın o hırçın sularıyla buluşmak, tüm zorluklarıyla beraber bir ayrıcalık olsa gerek diyorum.
Akbaba tepesinde Erzincan, Dersim, Çewlik, Amed, Malatya ve Harput dağlarının seyrine dalmak, Munzur suyuna eşlik edip, Ovacık düzlüklerinde Kırk Gözeler’e varmak, hiç durup dinlenmeden her yönüyle tarih kokan Kemah-Kırkmerdiven’in taşlı tuz yolunda yürümek kolay değil elbette ki. Bir taraftan ince kıvrımlarla sessiz akan Karasu nehri, diğer taraftan da gürül gürül coşarak akan ve tıpkı yıllarca birbirini görmeyen iki kardeşin özlem tüten buluşmasını gerçekleştirircesine birbirine kavuşan Munzur ve Mercan sularının birlikteliğine tanıklık etmek, yine Azam’ın, Cafer’in, Seyit Rıza’nın, Medeni’nin, Cesur’un, Zilan’ın, Berfin’in ve nice değerli yoldaşın şehit düştüğü mekanlarda gezmek, manevi açıdan da ayrı bir yük demektir insanın omuzlarında. İşte Atakan arkadaş o bilinç ve sorumlulukla hareket ediyordu bu coğrafyada.
Karadeniz’in emekçi halkını severdi
Resmi bir sorumluluğu olmadığı halde bazen Munzur dağı silsilesinde, bazen de derin vadilerinde çıkardı Atakan arkadaş. Örneğin gider Karadeniz eyalet güçlerinin hazırlıklarını yapardı. Oraya gidecek arkadaşları alanın özgünlüğüne göre motive eder, eğitimlerine katılır, hatta ihtiyaçlarıyla birlikte onları alanlarına ulaştırırdı. Bütün bunları zevkle yapardı. Şehit Celal arkadaşın Karadeniz alanında geliştirdiği o müthiş eylemlerin arkasındaki gizli kahramanlardan birisi de oydu yine. Oraları öyle bir araştırmıştı ki adeta o yörenin bir yerlisi, insanı gibi olmuştu. Oralara gitmediği halde ondan daha uzman birisi yoktu. Adeta o alanda ihtisas yapmış, profesyonel bir Karadeniz dağ gerilla komutanıydı. O varken ileriye atılanların gözü arkada kalmazdı. Lazcayı da öğrenseydi tam bir Karadenizli olup çıkacaktı. Lazların kemençesi, horonu ve fıkraları onunla bir başka şenlenirdi. Karadenizliler’in dağ yaşamına olan bağlılığı, silaha olan tutkuları, mert ve açık sözlü oluşları, gelenek ve görenekleri, yaşam coşkularını yansıttıkları o folklor ve giysileri onun çokça ilgisini çeker, bunların tarihi toplumsal köklerini araştırıp yorumlamaya çalışırdı.
Kadın arkadaşlarla ilişkisi ilkeli ve samimiydi
Aslen Çewlikli ama Amed’te büyümüş olan şehit Delila arkadaşın sivildeyken üç bıçakla dolaştığı söylenmişti ona. Önce inanmamıştı. Sonra onu tanıdığında ve bunun gerçek olduğunu öğrendiğinde “Vallahi sen bu sefer de ceplerini bombalarla doldurarak gezersin buralarda” demişti.
Şehit Jindar arkadaşla tanışmışlığın verdiği gönül rahatlığıyla uzun uzun tartışmalar yapar sonunda da bir espriyle noktalardı. Kadın arkadaşlarla ilişkisi son derece ilkeli, samimi ve anlamlıydı. Geliştiriciydi. Dostaneydi. Yoldaşçaydı. Onunla tanışan herkes onu bir daha gördüğünde sevgiyle, saygıyla kucaklardı onu.
Şehitlerimizin anısına bir hamle başlattık
2011 yılında Dersim sahasına sorumlu olarak geldiğinde, çalışma ortağım olmasının verdiği huzur ve güvenle, tehlikeli zorlu yolları kat ederek Munzur vadisinde bir sefer daha kucaklaşmış, orada birlikte olmadığımız günleri sabaha kadar sohbet ederek, hepsini anılarımıza eklemişti. Görev paylaşımı olarak da Karadeniz’in askeri eylemselliklerin sorumluluğunu üstlenmişti. Kış ve bahar düşmanın kara operasyonlarını boşa çıkardıktan sonra, yeniden geniş mevzilendiğimiz Dersim’deki arkadaşlarla, yaygın sonuç alıcı eylemselliklere başlamıştık. Çokça yeni savaşçı da aldığımız o yıl, güçlerin iyi bir eylemsellikle girişe başladığı pratiği hamle olarak ilerletmenin kararına ulaşmıştık. Uzun süren kışına rağmen 2012 baharını ve yazını sıcak, hareketli bir savaşla devam ettiriyorduk.
Karadeniz komutanı Başkaleli Celal arkadaşla, Hozat’ın Zankirek köyünden olupta köyünde yaşayamayan saf temiz yürekli Aziz arkadaş ve Siirt’in özgür dağlarında kendi emeğiyle yaşayan koçer kızı Zilan arkadaşın Dersim’e gelişlerini doyasıya tam yaşayamadan, şehit düşmelerinin intikamı temelinde ilk kez Dersim’de hamlenin başlama çerçevesini, toplantıda ne kadar da güzel konuşmuştu Atakan arkadaş. Bunu asla sözde de bırakmayarak kah Munzur ve Harçik vadisinde yol kesme eylemlerini örgütleyerek, kah yanındaki Aso Mahabad arkadaşı suikastlere gönderip sonuç alarak, kah Kemah’ta trenlere sabotaj eylemliliklerini örgütleyerek yapıyordu. Bu üç arkadaş anısına gerçekleştirilen bütün bu eylemlerde Atakan arkadaşın ve tabii ki hamlede şehit düşen arkadaşların büyük bir emeği vardı. Öyle ki dönemin başbakanı Erdoğan bile bu süreci gizleyememiş, bu alandaki zorlanmalarını itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Halkçı yanı çok güçlüydü
Hiç beklemediğimiz ama geçmişte tecrübesini acı olaylarla yaşadığımız, hareketimizin geri çekilme kararını kış kamplarımızda almıştık. Daha şiddetli ve yoğun bir savaşa hazırlandığımız ve kışın ortasında Sara ve Numan arkadaşların da şehadet haberi kin ve öfkemizi daha da bilemesi, bizi geri çekilmede kaygılara itmişti. Bu süreçte geçmiş Dersim pratiğinde kalan tek tecrübeli arkadaş, Atakan arkadaştı. Onun; ‘her şeyde bir hayır vardır’ demesiyle örgütten gelen talimatları inceliyor ve gereklerini harfiyen yerine getirmenin uğraşısı içerisine girmişti. Diğer bir yandan da düşmanı takip ederek sağduyulu yaklaşıyor, tedbirleri elden bırakmıyordu. Bu duruma tepki duyan ve ikna olmayan arkadaşlarla tartışıyor, onları ikna ediyor ve planlanan çerçevede grupları yola koyuyorduk. Kimi zaman gecikme eleştirisini alsak da planlama ve karardan taviz vermiyordu. Başlayan süreç, büyük imkan ve olanaklar yaratmıştı. Halk yaşanacak gerilla boşluğunu doldurmak için silah istiyor, eğitim istiyor, kendisini gerillalaştırmak istiyordu. Günde binlerce insanın gerillayı görmeye geldiği bu süreçlerde kitle çalışmaları, savaş çalışmasından daha zordu. Bu süreci ustalıklı örgütleyip fırsatları değerlendirmede Atakan arkadaş büyük hüner sahibiydi.
Düşmanın süreci bozmasından sonra alınan tedbirlerden kaynaklı, bir kaygı yaşamadık. Gönderilen arkadaşların yerine fazlasıyla yenilerini doldurmuş ve bunları sistemli eğitim devreleriyle yetiştirdikten sonra, Zazaca bastırttığı kimlik kartlarıyla mezun etmiştik. 2014’te yeni bir süreç başlamıştı. Ben yeni perspektif ve planlamalarla saha sorumluluğunu Baran Dersim arkadaşa devretmiştim. Artık iki eski Dersim’in kurdu, birlikte çalışacaklardı. Atakan arkadaş, Dersim’in batı tarafından, doğunun en uç bölgesine kadar, bölge bölge gelerek beni uğurladı. Dersim için bir ilk olan şehitlik yapma kararını aldığımızda en güzel mekanı yine o bulmuştu…
Sorumluluk doğasında vardı
2013 yılının sonunda kongrede PKK Merkez Komite üyeliğine seçildiğini söylediğimde, o mütevazı duruşuyla; “Ne gerek vardı ki zaten ben kendimi hep sorumlu gördüm” demişti. Gerçekten de hep öyleydi.
Yine buluşuruz demişti!
Nazımiye’de şehit Zilan’ın kaldığı kış kampında benden sonraki yıl sen de hazırlan geleceksin dediğimde dili inanmıyorum dese de uzun süredir Dersim’de kalmasının sonucu arkadaşlarla paylaşacağı, tartışacağı çok şeyin olduğunu kendisi de çok iyi biliyordu. Hüzünlü bir ayrılıkta olsa geride bıraktığım arkadaşlardan dolayı gözüm arkada kalmamıştı, Atakan arkadaşla bir daha buluşacağıma olan inançla yola koyulmuştum. Ve öyle de oldu. Ertesi yıl Güney’e bir grupla yola koyulmuştu. Ama Botan sahasına ulaştığında, geride bıraktığı Baran arkadaşın şehadet haberi onda da derin bir yara bırakmıştı. O kışı PKK’nin Ocak devresinde eğitim görüp, yoğunlaştıktan sonra düzenlemesi Merkez Karargaha, Apollon Akademiler Komutanlığına oldu. Okullarda kadroların eğitimine katkısı olduğu gibi aynı zamanda Merkez Karargah çalışmalarından da çok şey alabilmişti. Bu süreçlerde bir türlü oturmayan, Dersim’deki yönetim çalışmaları üzerine yoğunlaşıyor ve geride bıraktığı arkadaşların şehadet haberleri, onu tekrardan Dersim’e gitme yönünde arayışa itiyordu. Arayışları hiç beklemediğimiz bir anda, 2017 baharında bir anda sonuç vermişti. Birlikte gidelim dediğinde ne evet ne de hayır, sadece arkadaşlar kabul eder mi ki, demiştim. Gitmeden önce görüşememiştik. Ona silahımı bırakmıştım. Daha sonra da kısa bir teşekkür ve hatır isteme notunu almıştım. Notunda ‘ne olursa olsun yine buluşuruz’ demişti. Ben de buna inanmıştım.
Ona verdiğim silahı görsem de inanmamıştım
2017 yılı kışını Serhat’ta geçirmişlerdi. Serhat’ta baharda başlayan hamlenin eylemlerine yanındaki gücü de katarak adım adım Dersim’e ilerlemişti. Alanlarına gittiği Pülümür bölge gücünün olduğu noktada gün boyu yaşanan çatışma ve hava saldırıları sonucu o da bir grup arkadaşla birlikte şehit düşüyor. Türk televizyonlarında ona verdiğim silahı görsem de hiç inanmamıştım şehit düştüğüne ve öyle de olacak…
Kim Onlar
Kimleri, ötekileri neleri yazmak
Suya, kağıda yüreğe işlemek
Kıymet, değer kim nasıl ölçerse
Söz beyhude, uzay boşluğunda,
Kavga sıcak, özlemler içinde,
Mutluluk mükafat,
yaşam koşusunda
Keyif, acı, yılgınlar karşısında
Niye yaşam enerjisi yok, diye
Çirkinleşir sevgi, matematikle,
Kötülükler yazıldı, tarih diye
Güzelleşir diye değil, kadın
Saksıda çiçek,
cepte paradır amaç,
Öfkeler susturuldu,
yabanlaşmak için,
Hele isyancılar, ötekileştirildi
Sarmal kaoslar içinde,
Bu dünyadan sayılmayarak
Ama buldu onlar,
Hep bir yolunu, çıkmazda
Bitmeyen bir film
Durmayan bir dünya
yaratarak,
Heder olmuş, sayılsalar da
Yaşadı kalplerin,
kuytuluklarında
Kırılmaz, yenilmez, bitmez
Ölümlüler diyarında,
Söyleyin ateşi kim bitirebilir ki,
Karanlıklarla körelebilir mi ufuklar
Kim durdurabilir!
“Ben varsam eğer” diye
başlayan uyanışı,
dinginlik gebe, yeni patlamalara
telaş çıkmaz sokak,
umut gizlenen sığınak,
zorluk bahane ihanete,
sevgi yükselen dalga,
yeni fırtınalara şahlanış oldu,
liman kurtarmaz,
yerinde sayanları,
kaygısı kendi korkusu,
sonu ne olacak, diye
ve yine aynı durak
dur yolcu, dur
gemi yüklü öyle yolcu
durgun durak utandı,
maceraya atıl kaygısızlarla,
boşalt kalbinin yükünü,
artık yeter yolcu!
Mezardan farksız yaşamın
Solumanın anlamı ne?
Yaşamak mı seninki?
Hep aynı durakta,
Farkında olmayan yolcu,
Gezindin, durdun anılarınla
Esersiz terk ettin, yılları
Ya onlar, takılmadılar
Her adımda yarattılar, anı
Ekmekleri katıksız, tuzsuz
Umursamadı kervancılar
Görünmeyen yolun başında,
Bu şiirimi de size atfediyorum can dostlarım, sönmeyen yıldızlara…