Avrupa İşçi ve Emekçi Halklarına
Türkiye’de dinci faşist iktidar, devrimci tutsaklara karşı yeni ve sistemli bir saldırı dalgası başlattı. Her türlü baskı, işkence, dayak, hak gaspı ve sürgün işkencesinden sonra, şimdi de ”Tek tip elbise” saldırısına hazırlanıyorlar.
Faşist devletin ve tekelci kapitalist düzenin çöküşe gittiği bir süreçte dinci faşist iktidarın zindanlardaki devrimci tutsaklara karşı yeni bir saldırı dalgası başlatması tesadüf değildir. Faşist devlet ve düzen ne zaman zor duruma düşse, emekçi sınıfların ve ezilen halkların mücadelesi karşısında ne zaman sıkışsa ilk iş olarak devrimci tutsaklara saldırmak faşist devletin temel politikasıdır.
Çünkü faşist devlet ve bütün gerici-faşist iktidarlar devrimci tutsaklara daima “rehine” gözüyle bakmış, onları teslim almayı, emekçi sınıflara karşı yürüttüğü savaşı kazanmanın birinci koşulu olarak görmüştür.
Türkiye ve Kürdistan’da emekçi sınıfların, Kürt halkının, ezilen-sömürülen kitlelerin düzene karşı, faşizf devlete karşı mücadeleleri yükseliyor. Tekelci sermaye sınıfı ve faşist devlet, bütün zor yöntemlerine rağmen sokaklara hakim olamıyor, kitleleri teslim alamıyor. Devrimci bunalım derinleşiyor. Sömürücü düzeni tehdit eden bir toplumsal devrim her geçen gün daha da olgunlaşıyor.
Sermaye sınıfı, egemenliğini korumak ve ayakta tutmak amacıyla bütün güçleriyle saldırıya geçmiş durumda. Kürdistan’da ne korkunç katliamlara giriştiğini, nasıl bir gözü dönmüşlükle saldırdığını bütün dünya gördü. Ancak ne yaptıysa Kürt halkına, emekçi sınıflara, devrimci güçlere boyun eğdiremedi, onları teslim alamadı. Sermaye sınıfı, şimdi, faşist devlet ve dinci faşist iktidarın terörü yoluyla kitlelerin moralini bozmak, mücadele azmini kırmak, nihayetinde teslim almak için devrimci tutsaklara karşı tek tip elbise dahil, geniş bir saldırı dalgası başlatmış bulunuyor. Sermaye sınıfı, devrimci tutsakları teslim alırsa devrimin toplumsal güçlerinin moralini bozabileceğini, mücadele istek ve iradelerini kırabileceğini, böylece sokaklara egemen olabileceğini hesaplıyor.
Devrimci tutsaklara karşı tarihin en kanlı katliamlarından birini gerçekleştirmiş olan eski Başbakan Bülent Ecevit “Cezaevlerinde hakimiyet sağlanmadan sokaklarda hakimiyeti sağlayamayız” sözüyle sermaye sınıfı ve faşist devletin bu politikasını itiraf etmiştir. Bu itiraftan hemen sonra düzenlenen 19 Aralık 2000 zindan katliamlarında onlarda devrimci tutsak katledilmişti.
Aynı şekilde, 12 Eylül askeri faşist cuntası, iktidara gelir gelmez ilk iş olarak zindanlardaki devrimci tutsaklara saldırmış, onlarca devrimciyi idam etmiş, tarifsiz işkenceler uygulamış, tek tip elbise giydirmeye çalışmış ve tüm bunlarla devrimci tutsakları teslim almaya çalışmıştı.
Sermaye sınıfı, emekçi sınıfları teslim almak ve sokaklara hakim olmakla devrimci tutsakları teslim almak arasındaki bağı gördüğünü zindanlara yönelik sistemli saldırılarıyla ortaya koymuştur.
Bu yüzden, tep tip elbise saldırısı dahil, devrimci tutsaklara yönelik her türlü saldırıyı; saldırı tehdidini, saldırı koşullarını ortadan kaldırmanın yolu zindanları yıkmak ve tutsakları özgürleştirmektir. Devrimci tutsaklar, zindan tarihleri boyunca, faşist devletin ve iktidarların her türlü saldırısına canları pahasına karşı koyarak emekçi sınıflara, ezilen halklara mücadelede moral kaynağı oldular. Bu, dün böyleydi, bu gün de böyledir.
Birleşik devrimin bu moral kaynağını sermaye sınıfının saldırılarına karşı korumak emekçi sınıfların görevi ve kurtuluşlarının koşuludur. Zindanları yıkmadan ne devrim zafere ulaşabilir, ne halklar kurtuluşa kavuşabilir ne de sermaye sınıfının saldırıları durdurulabilir.
Onun için bir kez daha;
Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!
Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!
HALKLARIN BİRLEŞİK DEVRİM HAREKETİ