• FORUM
  • İLETİŞİM
10 Ağustos 2022
  • Giriş
Halkların Birleşik Devrim Hareketi
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
Halkların Birleşik Devrim Hareketi
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster

DKP/BÖG MYK Üyesi Suphi: Partimizin savunduğu; Birleşik Devrimci Savaş’ın pratiğe geçmesidir.

18/01/2020
Söyleşi
0
0
PAYLAŞIM
240
GÖRÜNTÜLEME
Twitter'da paylaşFacebook'da paylaşWhatsapp'da paylaş

‘’Rojava Devrimi’nin tek gerçek dostu, bölgenin ezilen halkları ve devrimcilerdir. Onun dışında her ittifak ilişkisi, Rojava Devrimi ve  güçleri açısından taktiksel ve değişkendir.’’

‘’Partimiz, birleşik devrim temelinde bütün bu mücadele dinamiklerinin ortak bir mücadele hattında birleştirilmesini savunmaktadır. Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlerin ortak mücadelesinde  partimizin savunduğu; Birleşik Devrimci Savaş’ın pratiğe geçmesidir.’’

HÜSEYİN ATAŞ

Kobanê süreci başladığında, henüz Devrimci Komünarlar Partisi kurulmamıştı. Henüz partileşme süreci netleşmeden Kobanê Direnişi’ne dahil oldular. Kobanê’de, savaşın içinde, Birleşik Özgürlük Güçleri’nin (BÖG) kuruluşunu ilan ettiler. O günden bu yana Rojava’da Kürt halkıyla birlikte savaşın ve direnişin içinde yer alıyorlar.

Bu yılın başında 2. Kongrelerini gerçekleştiren DKP MYK üyesi Mustafa Suphi, ‘’Rojava Devrimi’nin tek gerçek dostu, bölgenin ezilen halkları ve devrimcilerdir. Onun dışında her ittifak ilişkisi, Rojava Devrimi ve  güçleri açısından taktiksel ve değişkendir’’ diye konuştu. Suphi, gazetemizin sorularını yanıtladı.

Türkiye’de, Rojava’da ve Ortadoğu’da siyasal sürecin yoğun olduğu bir dönemden geçiyoruz. Geçtiğimiz günlerde de Devrimci Komünarlar Partisi kuruluşunun 5. yılını dolduruduğunu açıkladı. Parti kuruluşunuz ve savaşla geçen 5 yılın ardından nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz?

Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler bizlere, bölgede ve ülkemizde stabil bir süreç yaşanmadığını bir kez daha gösterdi. Emperyalist güçler arası çelişkiler ve bölgesel gelişme dinamikleri, süreci doğrudan etkiliyor. Partimizin kuruluşu ve sonrasında yaşanan gelişmeleri de bu çerçevede değerlendirmek daha doğru olacaktır. Emperyalizmin bölgede yaptığı müdahaleler, yaşanan savaşlar ve Türkiye’deki bir dizi gelişme partimizin kuruluş sürecinde ve sonrasında mücadele seyrini etkileyen temel etkenlerdir. Kapitalizmin içsel dinamikleri ve emperyalist sistemin bölgesel krizleri partimizin kuruluş sürecinin de içinde şekillendiği koşulları etkilemiştir. Bölgesel gelişmeler ve ülke içerisinde sınıflar mücadelesinin geldiği aşama, DKP’nin kuruluş sürecindeki konjonktüre yön vermiştir.

Partimiz, süreç boyunca hem kendini organize etti hem de dışımızda yaşanan gelişmelere de müdahil olma çabası içinde oldu. Zaman zaman koşulların dayattığı zorunluluklar, partimiz açısından kendi öznel durumundan daha öte bir müdahaleyi zorunlu kıldı. Böylesi kritik dönemlerde, partimizin politikası; kendi özgün gelişiminden öte bir performans yaratarak, güncel gelişmelere devrimci müdahaleyle dahil olmayı esas almıştır.

Gönül rahatlığıyla; partimizin, her aşamada sürecin ihtiyaçları gören, devrimci konumlanma içinde yer almaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Kobanê süreci başladığında, henüz Devrimci Komünarlar Partisi kurulmamıştı. O dönem, farklı siyasi grup ve yapılarında da var olduğu, partinin kuruluşuna öncülük edecek bir tartışma süreci içindeydik. Sürecin ihtiyaçlarını görerek, henüz partileşme süreci netleşmeden Kobanê Direnişi’ne dahil olduk. Kobanê’de, savaşın içinde, Birleşik Özgürlük Güçleri (BÖG)’ün kuruluşunu ilan ettik. Bu yönüyle bakıldığında, bir takım öznel süreçlerin tamamlanmasını beklemeden, bölgede yaşanan kritik gelişmelere devrimci müdahalede bulunduğumuzu söyleyebiliriz. O zamanki süreç, Proleterya’nın Devrimci Kurtuluş Örgütü (PDKÖ) üzerinden gelişti. Birlik süreci içerisinde bulunan diğer aktörlerin zayıflığı ve görece iddiasızlığınında dolayı PDKÖ, partileşme sürecinin temel omurgasını oluşturdu.

Kobanê Direnişi’nde yer aldığımız süreçte eş zamanlı Medya Savunma Alanları’nda da üstlenme gerçekleştirildi. Bu süreç, asıl itibariyle uzun süredir var olan, düzen içi sol anlayıştan bir kopuştu.

BÖG’ün kuruluşu, partileşme sürecinde hızlandırıcı bir etkiye sahip oldu. Sonrasında diğer bileşenlerden de sürece değişik düzeylerde katkılar sunuldu. Ancak sürecin genel gelişimini ele aldığımızda, önder yoldaşımız, Komutan Ulaş Bayraktaroğlu’nun rolüne ayrı bir vurgu yapmak gerekir.

PDKÖ sürecinin kadroları, genel anlamıyla siyasi demokrasi mücadelesi içerisinde bulunmuş artık onun olanaklarıyla yetinmeyen, farklı arayışlar içinde olan kadrolardı. Bu kadroları örgütleyen ve hepsinin üstünde ikna edici bir etkiye sahip olan Ulaş Bayraktaroğlu( Mehmet Yoldaş)’nun bu süreçteki rolünü  ve partimizin önder yoldaşı olarak,  yaptığı katkıları belirtmeden geçemeyiz.

Partimiz, Türkiye Sosyalist Hareketi içerisinde var olan düzen içi sol anlayışla hesaplaşma ve düşük düzey sol anlayıştan kopuş hamlesidir. Türkiye Devrimci Hareketi içerisinde, yeni bir devrimci kulvar inşa etme arayışıdır.

Elbette bu arayış, kendini var eden mücadele dinamiklerine dayanan bir arayıştır. Burada özellikle Gezi Direnişi’ne ayrı bir vurgu yapmak gerekir; bugün DKP’yi kuran ve yürüten kadroların önemli bir kısmı bu direniş içinde ön plana çıkmıştır. Gezi Direnişi bu yönüyle, askeri örgütümüzün inşaasında ve  partileşme sürecininde zemin olarak kadrolarının kendi imkanlarını ve sınırlarını gördüğü önemli bir süreç olmuştur. Gezi Direnişi’nde, kitlelerle buluşan ve mevcut siyasetin sınırlarını zorlayan kadrolar sürecin mevcut siyasetin araçlarını aşan bir partileşme iradesiyle yürütebileceği konusunda daha da bir netleşmesini sağlanmıştır.

İşçi sınıfının devrimci rolü, partimizin bugün olduğu gibi kuruluş süreci öncesinde de ön kabulüdür. Partimiz, işçi sınıfının örgütlenmesinin zorunluluğu ve içinde partileşmenin artık ertelenemeyecek, güncel, devrimci bir görev olarak karşımızda durduğu kabul edilmiştir.

Yine Kürt Hareketi’yle stratejik ittifak partimizin kuruluş sürecinde savunduğu temel görüşlerden biridir. Türkiye devriminin gerçekleşmesi sürecinde aynı zamanda Kuzey Kürdistan topraklarında gelişen Kürt özgürlük mücadelesiyle, stratejik ittifak içerisinde olma politikası, partimizin dayandığı temel referanslardan biridir. Kasım atılımı ve partileşme süreciyle birlikte bu ittifak, mücadelenin bütün alanlarında kendini var etmiştir. Birleşik Devrim Stratejisi, bu ittifak anlayışının mücadele pratiğini içerisinde, ete kemiğe bürünmesi olarak okunmalıdır.

Yine kadın kurtuluş mücadelesinin kazanımları ışığında partimiz erkek egemenliğe karşı mücadeleyi devrim mücadelesinin önemli saç ayaklarından biri olarak görmektedir. Kadınların öznesi olmadığı bir devrim mücadelesi daha başlangıçta eksik bir mücadele olacaktır. Bugün giderek artan erkek egemenlik, kadınların özel ve kamusal alanda tüm haklarına daha doğrusu doğrudan yaşamlarına karşı büyük bir tehdittir. Patriyarkanın tüm biçimlerini hedef alan bir kadın kurtuluş perspektifi, mücadelemizin esasını oluşturmuştur.

Rojava’da, Kobanê direnişiyle başlayan büyük bir süreç yaşandı. IŞİD’in bölgeden temizlenmesi sonrası başlayan TC saldırıları, son olarak işgal saldırısıyla oradaki savaş başka bir boyuta taşınmış durumda. Rojava’ya yönelik yapılan işgal ve direniş bu savaşın belirleyeni oldu.  Uluslarası diyaloglar ve emperyal planlamalar da bu sürecin diğer tarafı olarak ele alınabilir. Rojava’da yaşanan süreci nasıl ele alıyorsunuz?

Kobanê Direnişi ile başlayan süreç IŞİD’in yenilgiye uğratılmasıyla sonuçlandı. IŞİD’in yenilgiye uğratılması, oldukça büyük bedeller pahasına gerçekleşen zorlu bir süreç oldu. Rojava Devrimi başlangıcından itibaren, bölgedeki baskıcı rejimler tarafından tehlike olarak görüldü. Bölgede, Kürtlerin  statü elde etmesini istemeyen güçler, öncelikle Rojava Devrimi‘ni boğmak istediler. Devrim boğulamadığında ise onu zayıflatmaya çalıştılar. Şu tespiti yapmak doğru olacak; IŞİD aracılığıyla faşist rejim başta olmak üzere çeteleri destekleyen güçler, Rojava Devrimi’ne ve Suriye halklarına kapsamlı  saldırılar düzenledi. Bu saldırının amacı bölgede oluşacak her türlü demokratik halk hareketini boğmaktı. IŞİD’in yenilgiye uğratılması aslında onun arkasındaki güçlerin yenilgiye uğratılması anlamına geliyor. Özellikle de AKP iktidarının buradaki rolü belirgin bir düzeydeydi. IŞİD aslında, faşist Erdoğan rejimi adına bir vekalet savaşı yürüttü. Cihatçı selefi cinayet şebekesi her türlü desteği Türkiye üzerinden sağladı. On binlerce çete mensubu, IŞİD’e bu yolla katılırken birçok çete üyesi Türkiye’de tedavi olduğuna tanık olduk. Kobanê Direnişi’nin başarıya ulaşması sürecinde de Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarıda gelişen 6-7 Ekim Direnişi olmasaydı Kobanê IŞİD çetelerinin eline geçebilirdi. IŞİD’in bölgedeki saldırı gücünün kırılması ve çetelerin işgali altındaki toprakların Kuzey Suriye halkları tarafından özgürleştirilmesi Faşist Erdoğan rejiminde bir güvenlik paronayası yarattı.

Kendi topraklarındaki halkları faşizmle yöneten AKP-MHP faşist ittifakı, Rojava topraklarında gelişen demokratik iktidarı boğarak, Kuzey Kürdistan’a ve Türkiye topraklarına etkisini en aza indirme arayışı içinde. Bu yönüyle faşist rejim tarafından 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren başlatılan bir saldırı süreci söz konusu. PKK ile faşist iktidar arasında bulunan ateşkes, faşist iktidarın saldırılarıyla fiilen bitirildi.

Bu süreçte IŞİD çeteleri Diyarbakır, Adana, Suruç ve Ankara gibi şehirlerde devrimci, demokrat ve yurtsever güçlere dönük kapsamlı katliamlara imza attı. Bu saldırıların, faşist iktidarın onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün değil. Savaş başladıktan sonra, Türkiye faşist iktidarı, Kuzey Kürdistan şehirlerini içeren bir çökertme planını uygulamaya başladı. Bu planın devamında gerilla güçlerine dönük kapsamlı askeri operasyonlar yapıldı. Ardından, Efrîn’in işgali gerçekleşti. Güney Kürdistan’da bulunan Medya Savunma Alanlarına dönük olarak işgal saldırısı başlatıldı. Aynı dönemde Türkiye siyasi hayatına da yönelik de faşist saldırıların daha da arttığı bir dönem yaşandı.

Ülke içerisinde işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlere dönük baskılar artarken, içeride ve dışarıda sürekli tırmanan bir savaş politikası izlendi. Bu koşullar altında, direnen ve faşizme diz çökmeyen Türkiye’li ve Kürdistan’lı devrimcilerin varlığını unutmamak gerekiyor. Bu direniş, birçok açıdan faşist iktidarının planlarını ve onun uluslararası güçlerle kurduğu ittifakları boşa düşürmüştür.

Faşist iktidarın “Barış Pınarı” hareketi olarak örgütlediği askeri operasyon açık bir işgal  saldırısıdır. Türk devleti ve onun desteklediği cihatçı çeteler Rojava Devrimini boğmak için kapsamlı bir işgal saldırısı başlattı. Emperyalist güçler işgale izin verdi. Türk devletine karşı kimi göstermelik protestolarda yapılsa da emperyalistler Türk devletini cesaretlendiren adımlar attılar.

ABD emperyalizmi başta olmak üzere emperyalist güçlerin genel politikası Rojava Devrimi’ni zayıflatmak ve onu kendi politikalarına daha bağımlı kılmaktır. ABD emperyalistleri, Türk devleti işgal saldırısına başladığında, onun karşısında durmamış aksine pratikleriyle işgali meşrulaştıran bir zeminde durmuştur.  ABD Savunma Bakanı’nın belirttiği gibi Türkiye Devleti ile ABD arasında stratejik bir ortaklık bulunuyor. Mevcut stratejik ortaklık durumu, Türkiye siyaseten eksen değişikliği yapmadığı sürece devam edecek.

Bir kez daha görüldü ki; Rojava Devrimi’nin tek gerçek dostu, bölgenin ezilen halkları ve devrimcilerdir. Onun dışında her ittifak ilişkisi, Rojava Devrimi ve  güçleri açısından taktiksel ve değişkendir.

Sonuç olarak; Türk devletinin başlattığı işgal saldırısı karşısında önemli bir direniş gösterilmiştir. İşgalciler, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının direnişi karşısında işgali Grê Spî ve Serêkaniyê hattıyla sınırlı tutmak zoruda kaldı. Bu işgal saldırısı sırasında ölümsüzleşen devrimciler, işgalcilere karşı tarihsel bir direnişin ölümsüzleri olarak tarihte yerlerini alacaktır.

Bugün yürütülen savaş için, Türkiye devrimci hareketinin en büyük sınavlarından biri diyebiliriz. Orada Enternasyonel Özgürlük Taburu çatısında yer alan Türkiyeli ve farklı coğrafyadan gelen devrimciler bu savununun en ön cephelerinde yer alıyor. Burada Türkiye devrimci harekete düşen görevleri ve bu savaştaki önemini açabilir misiniz?

Elbette yürütülen savaşta, savaşın esas gücü, Demokratik Suriye Güçleri’dir. Biz DKP/BÖG olarak savaşa Enternasyonal Özgürlük Taburu’uyla dahil olduk. İşgal saldırıları karşısında,  Rojava halkıyla enternasyonalist dayanışma için girdiğimiz bu  savaşta, enternasyonalist devrimciler olarak yer almamız tarihe düşülmüş önemli bir nottur.

Enternasyonalizm açısından, dünyanın başka bir coğrafyasında, ezilen halkın özgürlük mücadelesiyle, omuz omuza olmanın değeri büyüktür. Eğer bu mücadele bir de kendi hakim sınıflarımızın işgal saldırısı karşısında yürütülüyorsa, tarihsel değeri daha da artmaktadır. Bu doğrultuda, Rojava Devrimi’ne verdiğimiz değerin askeri yanının yanısıra moral değeri de gözardı edilmemeli. Sonuç olarak faşist iktidar bu savaşı, Kürt halkına dönük bir işgal saldırısına dönüştürürken, ülke içerinde parlemento içerisinde ve dışında muhalif olan birçok kesimi de kendisine yedekleme yolunu izledi. Bu açıdan, bizlerin yürüttüğü enternasyonalist direnişin değeri önemlidir. Sonuç olarak Türkiyeli devrimciler olarak, faşist devletin, Kuzey Doğu Suriye’deki işgal saldırısının karşısındayız. Faşizme karşı yürüttüğümüz özgürlük mücadelesiyle, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin, birleşik devrim saflarında birleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu mücadele içerisinde, partimiz MK üyesi Aynur Ada yoldaş ve parti üyemiz İmran Fırtına yoldaş ölümsüzleşti. Aynı zamanda siper yoldaşımız olan Demhat ve Ceren yoldaşlar da bu direniş içinde ölümsüzleştiler. Enternasyonal Özgürlük Taburu olarak, işgacilere karşı kararlı bir mücadele verdik. Birçok mevzide onlara önemli kayıplara uğrattık. Türkiye halkının tamamının faşizmin destekçisi olmadığını gösterdik.

Türkiye işçi sınıfının ve ezilenlerinin temsilcisi olan bizlerin aldığı tutum, faşizm karşısında alınmış tarihsel bir tutumdur. Yarın ürettiğimiz bu güçlü değerler daha da anlam kazanacak. Bu yönüyle belki bu gün sıcağı sıcağına bu gerçeklik görülmeyebilir.

Ama ölümsüzleşen yoldaşlara ve siper yoldaşlarımıza sözümüz onların mücadele değerlerine bağlı kalmak ve onların özlemi olan Türkiye devrimini gerçekleştirmek olacaktır.

Bildiğiniz üzere Lübnan’dan, Irak’a, Şili’ye, Rojava’ya bir direniş dönemi yaşanıyor. Emperyalizmin girdiği krizin en büyük yansıması olan bu direnişler yayılarak, devam ediyor. Türkiye’de ise AKP-MHP faşizmi büyük bir krizin içinde. Hem siyasal hem de ekonomik kriz, işgal gibi gündemlerle örtelenmeye çalışılsa da Erdoğan ve siyasetinin ciddi sıkışmışlıklarının yaşandığını söylebiliriz. AKP- MHP faşizminin siyasal sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünya kapitalist sisteminin, büyük bir kriz içerisinde olduğu önemli bir gerçek. Genel olarak, sınıf çelişkilerinin keskinleştiği ve emperyalist güçler arasındaki çelişkilerin ön plana çıktığı bir tarihsel dönemden geçmekteyiz. Dünya coğrafyası üzerindeki emperyalist güçlerin, tek kutuplu hegomanyası kırılmış durumda. Bu gelişmeler beraberinde ülkemiz ve bölge nezlinde önemli devrimci olanaklar açığa çıkıyor.

Ülkeler farklı olsa da bütün direniş  hareketlerinin tamamında hakim olan eğilim neo-liberal sistem karşıtlığıdır. Kapitalist sistemin dünya çapında uyguladığı ekonomik politikalar, emeğin ve ezilenlerin her türlü tarihsel kazanımına saldırken sömürünün daha da katmerleşeceği bir döneme işaret ediyor.

Türkiye’deki faşist rejim de dünya kapitalist sisteminin yaşadığı krizi şiddetli bir şekilde hissediyor. Faşist rejim bir süredir, ülke işçi ve emekçilerin elde ettiği tarihsel kazanımları yağmalama çabası içerisinde. Her türlü sosyal hak ve özgürlük emekçilere yasakken sermaye lehine her türlü hareket serbestliği mevcut. Faşizm, emeği örgütsüzleştirip, tamamen sermayenin saldırılarına açık bir hale getirirken sermayeyi de her türlü sömürü saldırısını artırma yönünde teşvik ediyor.

Öte yandan faşist iktidar her geçen gün, toplumun daha geniş bir kesimi tarafından eleştirilmekte. Özellikle uygulayıcısı olduğu neo-liberal politikalar ve sömürü siyaseti faşizm karşısında, halk kesimlerinde  huzursuzluğu artırıyor. Faşist iktidar, kendi kurtuluşunu ülke ve bölge çapında tırmandırdığı savaş siyasetinde görüyor.

AKP iktidarı, mevcut haliyle toplumun çoğunluğunun desteğini kaybetmiş durumda. Şu anda MHP’nin verdiği destekle varlığını sürdürüyor. Geniş halk kesimlerinde AKP-MHP faşist ittifakına karşı da ciddi bir rahatsızlık söz konusu.

İşçi ve emekçilerin ücretleri, temel tüketim mallarının fiyatlarındaki artış ve sosyal haklara dönük saldırılar, faşist iktidara karşı, halk kesimleri saflarında ciddi bir muhalefet olanağı yaratıyor. Bu olanak devrimciler tarafından değerlendirilmeli. Partimiz yürüttüğü politik faaliyetle halk kesimlerinde oluşan olumlu havayı örgütlemeyi,  önüne görev olarak koymuştur.

AKP-MHP faşist rejimi bütün bu gelişmeler içerisinde bir yerel seçimler süreci yaşadı bu yerel seçimler sürecinde ciddi bir yenilgiye uğradı. Seçim sonuçlarında, ülkenin neredeyse bütün önemli büyük şehirlerini kaybettti. Ancak devlet aygıtına sahip olma olanağını kullanan faşist iktidar seçim sonrasında saldırılarını daha da artırdı. Önce HDP’li belediyelere kayyum atadı, sonra Kuzey Doğu Suriye topraklarının işgaliyle kendisine karşı oluşabilecek muhalefetin önüne geçmeyi hedefledi. İşgal hareketinin durması sonrası yine benzer nitelikte sorunlar gün yüzüne çıkmaya başladı.

Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki; faşizme karşı mücadelenin objektif koşulları her zamankinden daha güçlü bir şekilde mevcut. Uluslararası gelişmeler açısından, faşist iktidarın yaşadığı bir dizi çelişkinin daha kaotik bir durum alması da mümkün görünüyor. Örneğin; Doğu Akdeniz’de yaşanan doğalgaz meselesi ve kıta sahanlığı gerginliği bunlardan biridir.

Bu koşullar altında, uluslararası sermaye ve yerli sermaye AKP dışı arayışlara yönelebilir. Böylesi bir gelişme, kapitalizmin yeniden restorasyonu anlamına gelecektir. CHP bu anlamda bir gelişmede aktif görev almak isteyecektir. AKP’den ayrılan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun oluşumu da bu arayışın göstergesidir.

Devrimci güçler gelişmeleri doğru okuyarak buna göre bir konumlanma  içerisinde olmalıdır. Partimiz ne şekilde olursa olursa olsun sürecin kapitalist restorasyonla değil düzen krizinin daha da derinleşeceği devrimci bir duruma evrilmesi için öznel hazırlıklarına hız vermelidir.

Son olarak, AKP-MHP faşizmine karşı devrimci dinamizmi hayata geçirecek siyasal hattı nasıl yorumluyorsunuz? DKP, bu bağlamda kendine nasıl bir yol haritası koyuyor?  Birleşik mücadele hattının kuvvetlendirilmesine dair vurguyu nasıl ele alıyorsunuz?

Her şeyden önce partimiz içinde bulunduğumuz yılın başında, 2. kongresini gerçekleştirdi. 2. Kongre, partimiz açısından oldukça önemli. 2. Kongre mücadele seyrine dair netleştiğimiz, parti bütünlüğü içinde eksikliklerimizi önümüze koyup doğru değerlendirmeler çıkardığımız bir bütünlüğe sahiptir. Öncelikle yukarıda bahsettiğim kopuş süreci ve mücadelenin bölge pratiğinde geldiği boyut nedeniyle partimiz saflarında, sapma eğilimler oluşmuştu. Bu yanlış eğilimlerin başında tasfiyecilik eğilimi bulunmaktaydı. 2 Kongre ile birlikte tasfiyecilik ve onun meşruiyet kazandırdığı parti dışı bütün eğilimler yenilgiye uğratıldı.

Öncelikle partimizin kuruluş sürecinden itibaren inşaa ettiği mücadele hattının tesadüf olmadığı ve partimizin bu görüşlerde ısrarcı olduğu 2. Kongre iradesiyle karar altına alındı. Partimizin, iç örgütsel dizaynındaki, parti ve askeri örgüt ilişkisi yeniden tanımlandı. Bu yönüyle DKP/BÖG şeklinde belirtilen parti önderliği, askeri politik önderlik şeklinde kendini tahkim edildi.

Özellikle ülkemiz koşullarında, faşizmin bütün saldırıları karşısında, birleşik devrim mücadelesini yükseltme amacıyla HBDH’ın önemi bir kez daha anlam kazandı. Faşist devletin, Kuzey Doğu Suriye işgali ve Güney Kürdistan işgali gibi politikaları karşısında Türkiye cephesinde, ikinci cephe açılmasının önemi bir kez daha kendini gösterdi. Bu yönüyle bizim politikamız, HBDH’ın ülke içerisine taşınması ve orada faşizmin cephe gerisinde, devrimci savaş cephesinin açılmasıdır.

Bu açıdan, meseleye salt askeri açıdan bakmamalıyız. Askeri politik açıdan bakmak daha doğru olacaktır. Yaptığımız eylemi; ne için, kime karşı yaptığımızı doğru anlatırsak ve yaptığımız eylem ülke ezilenleri ile faşizm arasındaki çelişkinin sinir uçlarına dokunursa bizler her zaman kazanacağız.

Faşist iktidarın baskıları ve sömürü siyaseti geniş halk kesimlerinde önemli rahatsızlıklar yarattı. Birbirinden bağımsız şekilde oluşan muhalefet hareketleri, faşist rejime karşı önemli mücadele mevzileridir. Örneğin; Kaz Dağları’ndaki direniş ayrı, Kürdistan’da kayyumlara karşı oluşan direniş ayrı yine insan ücret isteyen işçilerin mücadelesi ayrı bir dinamiktir. Partimiz, birleşik devrim temelinde bütün bu mücadele dinamiklerinin ortak bir mücadele hattında birleştirilmesini savunmaktadır.

Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlerin ortak mücadelesinde  partimizin savunduğu; Birleşik Devrimci Savaş’ın pratiğe geçmesidir.

Partimiz, mücadelenin bütün alanlarında, yeni mevziler yaratmanın gerekliliğinin farkındadır. Özellikle işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlenmesi için var gücümüzle çalışacağız.

Bu mücadele  içerisinde, özellikle gençlere çağrımız; partimizle buluşmaları ve askeri örgütlenmemize katılmalarıdır. Mevcut koşullar altında, faşizmin karşısında birleşik devrimci savaş bayrağını yürütmenin temel anahtarı Türkiye cephesinde bunu hayata geçirmektir.

Örgütlenmemizi güçlendirmemiz ve askeri örgütlenmemizi tahkim etmemiz zorunluluktur. Özellikle bütün gençlere ve kadınlara çağrımız; partimizle buluşmaları ve birer özgürlük gücü savaşçısı olmalarıdır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika

Etiketler: Birleşik DevrimDKP/BÖGMustafa Suphi
Önceki Yazı

Enternasyonalist kadın bir savaşçıdan Ceren Güneş’e mektup

Sonraki Yazı

HBDH 2019 Yıl Değerlendirmesi: Birleşik Devrim Kazanacak!

HBDH

HBDH

Sonraki Yazı

HBDH 2019 Yıl Değerlendirmesi: Birleşik Devrim Kazanacak!

KBDH: Direnişi Mayalıyor, 2020 Yılını Ataerkil Kapitalizme Dar Etmeye Hazırlanıyoruz!

SON EKLENENLER

HBDH Erhan Doğan Milisleri: “İstanbul/Gaziosmanpaşa’da, AKP Gençlik Kolları üyesi faşist Fahrettin Dündar, milislerimizin hedefi oldu”

10 Ağustos 2022

HBDH Sinan Dersim Milisleri: “5 Ağustos günü Amed-Silvan otoyolunda zırhlı araca saldırı gerçekleştirdik”

8 Ağustos 2022

HBDH Mahsum Korkmaz Milisleri: “Amed’de faşist iktidar destekçisi özel şirketin aracına eylem düzenledik!”

7 Ağustos 2022

HBDH Atakan Mahir Milisleri: “İzmir/Menemen’de Halk Düşmanı Faşizmin Bekçilerini Vurduk!”

6 Ağustos 2022

HBDH Ahmet Kesip Milisleri, 15 Ağustos Diriliş Hamlesi’ni selamlamak için, Amed’de uyuşturucu tacirlerine bombalı eylem düzenledi!

4 Ağustos 2022

Hîvron Razmuhi – Faşizme karşı direnişi büyütelim, devrimci savaşı yaygınlaştıralım

3 Ağustos 2022

HBDH Süleyman Cihan Milisleri: “Faşist İktidar Destekçisi Kipaş Kağıt Fabrikasına Eylem Düzenledik”

3 Ağustos 2022
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER

© 2016 - HBDH.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In