• FORUM
  • İLETİŞİM
13 Ağustos 2022
  • Giriş
Halkların Birleşik Devrim Hareketi
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
Halkların Birleşik Devrim Hareketi
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster

Koronavirüs ve kapitalizm gerçeği

22/04/2020
FORUM
0
0
PAYLAŞIM
178
GÖRÜNTÜLEME
Twitter'da paylaşFacebook'da paylaşWhatsapp'da paylaş

Aralık 2019 da Çin de başlayan hastalık 2020 hediyesi olarak dünyaya yayılmış oldu. Sonuçlarına bakıp değerlendirmek ancak manipulatif değerlendirme olmaktadır. İşin özünün aşırı kar ve kapitalizmin bilimcilik hastalığında türediği doğru dürüst tartışılamamaktadır. Merkantizimle başlayan bilimcilik daha fazla artı ürün elde etme adına teknolojiyi adeta artı ürünün at koşucusu durumuna getirdi. Sanayileşme modernleşmedir safsatasıyla insan yararına olması gereken bilim, insanları en çok sömüren yok eden aşamasına getirdi. Kimde teknolojik üstünlük varsa insanlığın başına bela çete durumuna geldi. Saatte modernite adına insanları modernitenin çarkları altında köleleştirildi. Köle haline getirildi. Son iki yüz yıllık ulus devlet milliyetçiliği de pazarına hakim olma yanında, hakim olmadığı pazarlara hakim olma savaşıyla birinci ikinci dünya savaşlarıyla milyonlarca insanın kırımına sebep oldu. Atom bombasını insanların başına patlatırken bunu övünç değeri saydı.İnsanın insan kurdu olduğu gerçeği en çokta bu bilimcilik hastalığı dönemde zuhur etti. Cengiz hanların Tümürlenklerin, Cermenlerin, yerli kavimlerin yok edilmesinin beterin beteri bu son iki yüzyılda insanlara yaşatıldı. Bu yaşatılanlar çağın yeni dini olan ulus devlet milliyetçi sosuna yedirerek insanlara yedirildi. Yedirildikçe insanların bilincini köreltildi, ahlaki politik durumlarıyla oynanarak toplum dışılığı, bireyciliği en iyi örgütleyen sisteme dönüşmüş oldu. Öyle bir hal aldı ki, toplumunu düşünmeyen bireyler yaratarak insanın insan üzerindeki fetihçiliğini  sınırsız savaş sanatına dönüştürdü. Gelinen aşamada İnsan bilinciyle o kadar oynanmış teslim alınmıştı ki, insan olarak neden sürü halinde savaşa sürüldüklerini, aç işsiz duruma düşüldüklerini  anlamayacak kadar kör aklıda yoksun duruma düşmüşlerdir. Bugünde korku kaos yaratılıyor. Veriler canlı camlar arkasında bir bir okunarak insanları korkularıyla esir almaya çalışmaktalar. Bugün bu kadar öldü derken utanmadan sıkılmadan elinde bıçak bulunduran kasap örneğini sergilemekten imtina etmemektedir bugünün egemen kapitalist temsilcileri.İnsanların gözüne baka baka öldü denilerek insanları sıtmaya razı etme hevesi içinde öz bilinç kararmasını daha bir pompalamaktalar.

Cilası dökülen ahşap ev gibi kapitalizm cilası bir bir bu korona virüsle dökülür olmaktadır. Biz çaresiz denilmekte ve bunu der demez hilekârlığını bu kez aman dikkat edin bulaşmasın diyerek insanları tüm direniş odaklarında, örgütlerinde boşaltıp kümese hapis edilmesi gereken tavuklar olun demekteler.

Ah ne yalancılık ne yalancılık

Bu yalancılık karşısında insan olarak ne yapabilirim sorusu önemlidir. Bu sorunun cevabi kendini düşünen toplumunu düşünen olabilmekten geçer. Bireyciliğin toplum dışılığın insanı ilk primata çevirmek istediği bu durum karşında bireyin toplumuyla bir arada olma dışında başka seçeneği yoktur. Varsak var olmak istiyorsak toplumunu düşünen insan olmak zorundayız. Kapitalist modernite ve onun devleti ancak gasp ederek ayaktadır. Gaspı sende bende çaldıklarıdır. Böyle olduğu halde gaspçıdan medet ummak hiçte doğru değildir. Tam tersi hareket edilmelidir. Gaspçı devletti takmamak onsuz olmayı kalmayı esas alarak dayanışmayı paylaşmayı geliştirerek yeniden doğru insan buluşmasını yakalamalıyız.

Korona virüsün başladığı günden bu yana medya kanallarına internet sayfalarına insan bakınca hala devlette beklenen durumu aşılmadığını rahatlıkla insan gözlemleyebilmektedir. En çok meşhur sözde ”düşman hukuku”kelimesinin geçmesidir.Bu kelimeyi her duyduğumda derin üzüntü içine düşmekteyim.Bu cümle kullanıldıkça acı olan bir gerçekle bir daha karşılaşıyoruz.O gerçek şu ki, düşman bilincinin biz ezilenler bilincinde hala tam yerleşmediğini devlette beklentili bir durumun aşılmadığını gösteren söz olmasıdır.Ne demek ‘düşman hukuku?’ bunca zamandır devlet bunu yapmıyor mu ki sadece bugüne atmiş gibi gösterilmeye çalışılmakta. Bir diktatörün keyfiyetiyle emekçileri yoksulları Kürtleri ve diğer azınlık ulusların haklarını 18 yıldır iktidar sahibi hükümet ve  90 yıldır süren bu rejim gün gün insan katliamlarıyla hukuksuzluğun en alasını gerçekleştirmiyor mu ki düşman hukuku sanki uygulanıyor diyerek sadece bugüne aitmiş gibi masumane basit bir uygulama olarak ele alnıyor ve böyle basitleştirilmiş içerikle boş boş söylenilmektedir.

Korona virüs karşısında biz ezilenler ne yapmalıyız? Yapılması gereken tek bir şey var o da kendi dayanışma paylaşma ağlarını örgütlemek,bu örgütlülükle kendi kendine yeten birey toplum olmaktır. Bu bilinçle hareket etmektir. Emek örgütleri devlet izinli çıkışlara izin versin,üretimi durdursun diyeceğine kendi iş kollarında üretimi durdurarak, kendi mevcut örgütlülüğünü sadece iş kollarında sınırlı tutan ve etki tepkisini bununla sınırlandıran yaklaşımdan ayrı olarak her sendika üyesinin aşını paylaşmayı görev saymalıdır.

Yani ey işçiler biz bize yeteriz. Devlet reisi bunu söylüyor, bunun söylediğine kanmayın, söylediği yalandır ve demagojidir. Yeniden bizde çalmadır deyip,esas biz bize yeteriz gelin kazancımızı ortak fonlandıralım dayanışmamızı paylaşımımızı derinleştirelim, birbirimize sahip çıkarak aç susuz kimse kalmasın çağrı öncülüğünü yapabilir. Üretimde aldığı gücü grev ve üretimi durdurarak karşı hamle geliştirebilir. Üretimde aldığı güçle, Hayattı bir hafta durdurduğunu bir an düşünelim ve sonucun ne muazzam olacağı pekala görülecektir. Emek örgütlülüğün başında olanlar bu bilinçtedir. Bunun farkındadırlar. Ama devlette beklentili ruh bilinç böyle bir eylem için cesaretli çıkışa götürememektedir. Devlette bağımlı kılmaktadır.

Keza kardeş aile kampanyasına ne demeli! Ne iyi ne iyimi diyeceğiz. Elbet iyi demeyeceğiz. Neden kardeş aile çağrısı yerine  semtleri, mahalleri komünleştirmeyi hedefleyen çağrılar yapmıyoruz da, bunun yerine kardeş aile çağrısını yapıyoruz. Doğu toplumları olarak medine fukaralığı bilinci ve İslamın zekat verme zihniyetini kırmadıkça böyle dar döngü içinde dönüp dolaşmaktan kurtulamayız. Bu bilinç alışkanlık aşılmak durumda olmalıdır. Toplumun kendi kendini yönetiği bilincini yaratabilecek toplumsal enerji sinerjiye denk çağrılar yapmak, bu çağrılara uygun yaratıcı toplumsal örgütlülükleri devreye koymak en doğru seçenek olmalıdır. Ortak kaygı tasayı ortak eyleme geçirmenin ne büyük ve harika zihniyet devrimine yol açacağını bir düşünsen insan, bu çalışmanın heyecan coşkusunu daha büyük derinde hissetmiş olur. Bir düşünelim, her komün semti kendi öz yeterlilik bilinciyle örgütlenmiş harekete geçmiş insanları bu bilinçle çalışır duruma getirmiştir. Burda issiz aç susuz sahipsiz insan kalır mı hiç! Elbet kalmaz. Böyle durumda olan örgütlülük devlette el açan olur mu? Elbet olmaz. Kardeş aile kampanyası yürütenlerin birde böyle düşünmelerini bekleriz. Bilinmelidir ki, toplum varsa devlet vardır. Toplum yoksa devlet yoktur. Bu bilinç zihniyetle çağrıcı olmak eylemci olmak gerek. Devletsiz toplum olabilmeyi en büyük özgürlük dünyası sayılmalıdır. El açan tüm yardım çağrıları toplumu özgürleştiren değil,toplumu toplumun enerjik örgütlenmesinde düşüren olmaktadır. Dilenci kültürünü besleyen, besleten çağrılarda ne kadar uzak durulursa o kadar öz yeterlilik bilinci devreye girer. Bu bilinçle eylem hareket doğar.  Slogan, örgütlüyüz, örgütlülüğümüzle varız. Dahada var olabilmek için  mahalle, semtlerde, köylerde, herkes komünlerde örgütlensin. Dayanışma paylaşım içinde olsun çağrısı ne büyük mucizevi çağrı olacaktır.

Sadece semt mahalle köyler mi! Elbet hayır. Fabrikalar ve üretim alanlarında çalışan işçiler de komün ağlarını oluşturabilirdi. Her işçi ve işsizi bu fabrika komünlerine bağlayarak, kendi kendini idare eden besleyen dayanışma paylaşmaya çekerek  toplumun yeterlilik bilinci geliştirilebilinirdi. İşte kapitalizmin bireyci olmaya karşı toplumculuk, fasizme karşı örgütlü toplum bilinci yeni örgütlenme  olarak korana virüs ve kapitalizm karşısında yeni dönemin çıkışı olabilirdi. Bu çıkışla öz yeterlilik kendi olma bilinci güveni daha bir gelişir, perçinleyebilirdi.İşte bu örgütlülük ağları sayesinde devletti kapitalizmi bir bütün işte o zaman boşa çıkarmış olurduk.

Bazıları devrim anın ancak devleti yıktıktan sonra olacağına inanmaktadır. Buna inanlar çok radikal sözler amentüler manifestolar hazırlayabilirler. Ama bilinsin ki devrim anda başlar. Bu an geçişken kaos aralığını ne kadar ezilenlerin lehine çevirip öncülük yaptığına bağlıdır. TC bir bütün dökülüyor. Böyle olduğu halde hala ayakta ise o biz devrimcilerin kendi köşelerinde yazdığı radikal söylemler dışında toplum ayağını devlet dışı örgütleyememizden kaynaklıdır. Devleti sırtlayanlar halklardır, ezilenlerdir. Ezilenler, halklar devleti omuzunda atmaya karar verdiği andan, devletin meşhur büyüklüğü kendiliğinde çökecektir. Bu çöküş rahatlıkla görülecektir. Yeter ki, ezilenler olarak kendi özgüç bilincin fakına varalım. Farkında olalım. Yoksa devlet o kadar büyük değildir. Her şeye kadir olan değildir. Büyüklük toplumun örgütlülüğü, kendi kendine yeterli olma bilinç eylemliğinde, ahlaki politik toplum olma duruş kararlılığındadır.

Devrim şimdidir. Şimdiyi gerçekleştirebilirsen devrim gerçekleşir. Çok basit bir matematik hesabı gibi iki kere iki dört edecek kadar bir hesap içermektedir devrim anı. Devlet askeri kolluk kuvvetleri bürokrasisiyle devlettir. Zor aygıtına karşı toplum örgütlülüğün her yerde kurulduğu, kurulmuş olan toplum örgütlülüğün kendi öz savunma sistemiyle kendini var ettiğini bir düşünelim. Böyle bir durumda devlet ne yapar. Çok çok çatışır yok edici araçlarla saldırır.Ama böyle bir durumda hep söylene gelen devrim müfrezeleriyle öz savunma durumda olan askeri politik cevap, devlettin bu zor aygıtını boşa çıkarmaz mı? Elbette boşa çıkarır. İnsanlar çaresizlikte deliye dönmüş durumda. O zaman çare devrimi ileriye ertelemek değil, devrimin anda gerçekleştirmek  olduğunu bilerek, bu bilinçle kendi ahlaki politik toplum bilincini örmekte, bu örgüyü daha sıkı dokumaktan geçtiğini farkına vararak bu farkındanlıkla hareket etmekten geçtiğini görmek durumdayız.

Bilinmelidir ki, kapitalizm koronavirüs sonrası yeniden kendini yapılandıracak, biz ezilenleri nasıl daha fazla  sömürürüm üzerinde derinleşecektir. Birinci ikinci dünya savaşlarında nasıl kendini yeni koşullara uyarladı iktidarlarını sürdürdüyse,surmekte olan bu üçüncü dünya savaşında da kendini yeniden dizayn edecek, yapılandıracak yeni yol yöntemlerle sömürüsünü devam etmek isteyecektir. Endüstiriyalizmi en verimli şekilde nasıl kendi sistem aracı yapacağını düşünecek ve bu düşüncenin eylemi içinde olacaktır.

Bu eylem küreselleşmeyi daha fazla görünür kılma. Şirketlerin devletler yerine geçip o ulusal ordu pazar savunmalarının anlamsızlığıyla hegemonik güçlerin kendince yeni yönetme yöntemlerin geliştireceği döneme kayacaktır. Asya ve batı bloklaşması bir konsensüs üzerinde buluşarak dünya ortak evin ortak sömürüsünü gerçekleştirmek bu üçüncü dünya savaşın doğuş hikayesine dönüşme ihtimali büyüktür. Böyle bir duruma hazırlıklı olmak gerek.

O zaman biz ezilenler kapitalist fideliğinde razılık gösterenler neden ittifak içinde olmayalım, bir hazırlık içinde olmayalım. Bu hazırlıkla ortak güç olmayalım.Neden küresel kapitalizm örgütlülüğüne karşı demokratik dünya konfederalizm bilinciyle hareket etmeyelim. Neden demokratik konfederalizm ağıyla öz yönetimlerin adı olan halk komün meclis ağlarını  yeni toplumun ahlaki politik harcı yapmayalım ve kendi kendini yöneten özne birey özgürlükçü toplum olmayalım. En küçük komün en büyük devletten daha büyük bir güçtür. Çünkü komün kendi öz güç yeterliliğiyle  ayaktadır.Devlet gaspıyla ayaktadır.Güçlü olan gaspçı değil,öz güç yeterliğiyle ayakta olandır. Buda toplumdur. Toplulukların oluş örgütlülüğüdür.

Bu bilinç çağrıyla haydi eylem zamanı, devrimi zamanı demekten başkaca daha fazla söz uzatmak nafiledir.

Hüseyin Devrim

Önceki Yazı

MLKP MK: Yaşam için yaşam grevi, 1 Mayıs’ın çığlığı olsun

Sonraki Yazı

MKP: 24 Nisan 72 Kuruluşumuz Vesilesiyle!…

HBDH

HBDH

Sonraki Yazı

MKP: 24 Nisan 72 Kuruluşumuz Vesilesiyle!...

Koronavirüs değil kapitalizm öldürür

SON EKLENENLER

HBDH Atakan Mahir Milisleri: “Amed’de gençleri zehirleyen bir işbirlikçiyi cezalandırdık!”

13 Ağustos 2022

HBDH Atakan Mahir Milisleri: “Faşizmin temel ekonomik kurumlarından A101’e eylem düzenledik”

12 Ağustos 2022

HBDH Mehmet Ali Kasırga Milisleri: “İşbirlikçi Ajan Faaliyetine İzin Vermeyeceğiz!”

11 Ağustos 2022

HBDH Erhan Doğan Milisleri: “İstanbul/Gaziosmanpaşa’da, AKP Gençlik Kolları üyesi faşist Fahrettin Dündar, milislerimizin hedefi oldu”

10 Ağustos 2022

HBDH Sinan Dersim Milisleri: “5 Ağustos günü Amed-Silvan otoyolunda zırhlı araca saldırı gerçekleştirdik”

8 Ağustos 2022

HBDH Mahsum Korkmaz Milisleri: “Amed’de faşist iktidar destekçisi özel şirketin aracına eylem düzenledik!”

7 Ağustos 2022

HBDH Atakan Mahir Milisleri: “İzmir/Menemen’de Halk Düşmanı Faşizmin Bekçilerini Vurduk!”

6 Ağustos 2022
Sonuç yok
Tüm sonuçları göster
  • Açıklamalar
  • Bileşenler
  • KBDH
  • Gençlik
  • Eylemler
  • Birleşik Devrim Dergisi
  • Şehitler
  • Forum
  • MATERYALLER

© 2016 - HBDH.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In